İnsan öğüten bir değirmendir bu dünya! Hadi Neyzen’vari söylemeye dilim varmıyor!
Kimler gelip geçmedi ki şu dünyadan?! Kimlere mezar olmadı ki, şu harabe-i virane!
“Cihana sığmaz iken bir mezara sığdı İskender!” dedi Şâir Eşref ve kendi de gitti “O da şimdi yıkık bir gare dönmüştür!” dediği o ebedi sürgün yerine; ama arkasında “Hoş bir sadâ bıraktı!”
Selam olsun arkalarında hoş sadâ bırakıp gidenlere…
***
Bir “Basın Dünyası” gördü bu gözlerimiz…
O dünyaya kalemleriyle, insana yakışır kelamlarıyla renk katan, her biri bir değer olan erbab-ı kalem gördü bu gözlerimiz…
Onlar ki, yüz yıllara cari ustalarından kâm aldılar. Heyhat ki heyhat, yerleri boş kaldı. Bizim Kars ağzıyla desek: Yerlerine gede-güde doluştu…
Edebî dil yerini; Latince deyimle “argumentum ad hominem”e bıraktı…
Nüktenin yerini küfür kâfir aldı…
Fikir adamlığı yerini “cehl-i nısıf” veya “cehl-i basit” tetikçi lümpenlere bıraktı…
Adı medya ama kendisi diz boyu çamur deryası…
Artık, duyum, ileri sürme, iddia gibi kavramlar tarih oldu. Devir, suçlama, hüküm verme ve hükmü infaz etme devridir.
***
Hak, hukuk, adalet ayaklar altına alındı…
Artık sadece bunların borusu ötüyor bu ülkede…
Yat borusu ile milleti yatırıp asla kalk borusu çalmıyorlar…
***
Tevfik Fikret, 120 yıl önce ne dediyse; bugün de o:
Bir devr-i şe’âmet: Yine çiğnendi yeminler;
Çiğnendi, yazık, milletin ümmîd-i bülendi.
Kânun diye, topraklara sürtüldü cebinler;
kânun diye, kânun diye, kânun tepelendi…
Bîhûde figanlar yine, bihûde enînler!
***
Özledik…
Oğuz Aral’ı, Hasan Pulur’u, Çetin Altan’ı ve onların her biri bir ders niteliğindeki, özlü sözlerle, nüktelerle, usta şairlerden beyitlerle süsledikleri makalelerini özledik…
Yorulduk…
Genelde:
Tetikçilerden, müfterilerden, yarı cahillerin kustukları hezeyanlardan yorulduk…
Kibirlerinden, tepeden bakışlarından, hak hukuk diyeni linç etmelerinden yorulduk…
Özelde:
Şunun şurasında, mütevazı bir sitede üç beş muhalif satır için başımıza yağdırılan spam bombardımanlarından yorulduk…
İhtiyacımız var…
Artık birilerinin bunlara çıkıp şu beyitlerden ders almalarını öğütlemesine ihtiyacımız var:
“Tutalım çarha erişmiş câhın;
Yine de ednâ kulusun Allah’ın!” (Nâbî)
Biri ya da birileri bilmeli ki, biz:
“Ne Süleyman ne Selim’in kuluyuz;
Hazret-i Rabb-i Rahim’in kuluyuz! (Esrar Dede)
***
Yine de yıkılmasın ümmidimiz…
Unutmayalım ki: Zulüm Pâyidar Olmaz!