İyiler ve Kötüler

Cahit Kılıç 27.05.2020 22:20:45
İyiler ve Kötüler

Ebnâ-i beşer, dünyada iki şeyden asla elini çekmez.

Birincisi menfaattir. Paraya, pula, servete tamah etmenin hiç sonu gelmez. Binde birlik bir istisna oranı da kaideyi bozmaz…

İkincisi ise hinliktir. Başkaları hakkında suizanla hareket etmek, dedikodusunu yapmak, hoşuna gitmeyen insanları karalamak, moda deyimle yargısız infaz etmek ve zaman zaman da işi büyütüp öldürmeye kadar dahi götürmektir. Burada işin esasını “hinoğlu hinlik” teşkil etmektedir…

Her türlü kötülüğün anası ise cehalettir. Bunda zerrece şüphe yoktur.

İşte bunu anlatmak istiyorum ve izninizle burada bir haşiye açmam gerekiyor.
Öncelikle, bendeniz bilmediğim konulara; amiyane tabirle burnumu sokmam. Anlamadığım konularda ahkâm kesmem. Meselâ Antik Yunan, Mitolojik Çağ, Tanrılar, Tanrıçalar konusunda kara cahil bir adamım. Öyle Zeus’tur, Hermes’tir, Artemis’tir falan bilmem ben. Çünkü ilgimi çekmezler.
Ancak devrin büyük filozofu Sokrates (M.Ö. 469- 399) ilgimi çeker. Öğretilerini hayranlıkla okurum.


Kötülüğün cehaletten kaynaklanıyor olması da onun meşhur savunmasındaki en önemli öğelerden birini oluşturur.

Kendisinin idamı için yargılayan 500 yargıçtan “ölümü” için “evet” oyu kullanan 280 yargıca karşı şunları diyor:

“Beni ölüme mahkûm edenlere kırgın değilim. Her kişi yaratılıştan iyidir. Kimse bile bile kötü değildir. Her kötülük bilgisizlikten gelir! Cahil insanlar kendilerine bile düşmandır, başkalarına karşı iyi olmaları nasıl beklenebilir?
Sadece iyi bir şey vardır: Bilgi! Sadece kötü bir şey vardır: Cehalet!
Onlar gerçekte bir hiç iken, bir şeymiş gibi davranıyorlar. Bana hiçbir kötülük yapmış değiller. Gerçi beni mahkûm etmekteki amaçları kötülük yapmaktır ama yine de onların bana iyilik yaptığını düşünüyorum. Benim için en iyisi şimdi ölmek ve sorunlardan kurtulmaktır.
Ayrılma saati geldi ve hepimiz kendi yollarımızda gidiyoruz. Ben ölmeye, siz yaşamaya devam… Hangisinin daha iyi olduğunu yalnızca Tanrı bilir!”


Karısı Sokrates’e “Haksız yere idam ediliyorsun” dediğinde de, Sokrates şu cevabı verir “Ne yani? Bir de haklı yere mi idam edilseydim?”

Kim bilir tarihte idam sehpasına çıkarılan kaç mahkûm bu sözlere atıf yaparak haksız ölümlere bir lahzalığına da olsa başkaldırarak buna benzer sözler söylemiştir. Bu sözler, kim bilir kaç insana örnek teşkil etmiştir…

Ve bu bilge adam şunları da söyler: “Benim bildiğim tek şey, bir şey bilmediğimdir” der ve ilave eder: “Dünya, hiçbir şey bilmediği halde, bildiğini zannedenlerle doludur. Bütün kötülükler, haksızlıklar bilgisizlikten doğar. Haksızlık yapmak, haksızlığa uğramaktan daha acıdır.”

Büyük düşünürün bu sözleri sizi ikna etti mi bilemem ama bendenizi hem ikna, hem de meyus etti…

Meyus etti, çünkü dünya, 2400 yıl sonra da hâlâ Sokrates’in bıraktığı yerde debeleniyor… Cahillerin hüküm sürdüğü bir dünyada; bilgelerin maddî, manevî dâra çekildiği bir çağı yaşıyoruz…

Geliniz biz, bu konuya nokta koyup haşiyeyi de kapatalım…

***

Bir de, özellikle devrimizde sayıları az da olsa iyi insanlar var. Cehaletin belini kırmış, bilgi birikimi yüksek, kültür dağarcığı dolu, etrafına pozitif enerji yayan, güneş gibi pırıl pırıl parlayan, güzel ve bilge insanlar…

Tek amaçları; pozitif ilimlerle, sanatla, edebiyatla insanlığa hizmet etmektir.

Dünyanın en ünlü sanat adamlarının, edebiyatçılarının, yazar - çizerlerin büyük çoğunluğu yokluk, yoksulluk içinde yaşamışlar ve aç ölmüşlerdir. Hiç kimseye zarar vermeden, hiç kimsenin hakkını gasp etmeden…

Çok büyük çoğunluğunun siyaset diye bir marazları olmamıştır.



Siz hiçbir yazarın diktatörlük ettiğine, kan döktüğüne, hapishaneleri suçsuz insanlarla dolduğuna tanıklık ettiniz mi?

Ama bir yazarın, tam da yanı başında ayrılmak için farklı ulusların oluk oluk kan akıttığı bir dönemde, demokratik yoldan seçimle başa gelen bir yazarın; iki ulusun ayrılmasında bir damla kanın akıtılmasına dahi fırsat vermeden, barış içinde ayrılmalarını sağlayan bir şahsiyetin siyasetçiliğine bütün dünya şahit oldu…

Avrupa’nın göbeğinde komşu Yugoslavya kan ve ateş içinde dağılırken, barış ve huzur içinde ayrılan ülke ise Çekoslovakya idi.  Çek Cumhuriyeti (adı şimdi Çehya oldu) ve Slovakya’nın barış içinde ayrılmasının, yani barışın mimarı ise yazar ve dramaturg Vaclav Havel idi…

***

Türkçeye çevrilmiş birçok eseri var. Gençler alsın okusunlar. Cehaletin belini okumak kırıyor, unutmasınlar!..














 

Yazarın Diğer Yazıları