Hukuk ve Çürümüşlük!..

Cahit Kılıç 23.12.2019 11:15:43
Bugün geldiğimiz noktada; devletin meşru temelleri birer ikişer söküldü ve sökülmeye devam ediyor…
Ama nedense hiç kimse mazrufa bakmıyor; ülke adına söz sahibi olabilecek siyasetçiler ve yazan-çizen herkes, zarfın üstüne yazılanlarla yetiniyor.
Anayasa ve devletin gücünü temsil eden kanunlar çerçevesinde; ne yazık ki nadiren de olsa her meşru çıkış satıhta kalıyor. Kimsenin arzın merkezine inmeye ceht etmesine gerek yok, zaten mümkün de değil. Ama yaşanılan bütün olumsuzluklara derinlemesine inilmeli ancak inmeye kimse cesaret edemiyor. Yaratılan korku iklimi, her gün biraz daha bizi cehlin zifiri karanlığına sürüklüyor. Bugünümüz dünden, dünümüz bir önceki günden beter…
***
Aşağıda okuyacağınız yazıyı, 03 Ekim 2012 tarihinde yazmışım. Yani 7 yıl önce…
O tarihte henüz AKP ile Fethullah Gülen Cemaati kapışmamış, baştan aşağı battıkları çamur deryasının kapısı daha halka açılmamıştı. Onlar, hâllerinden çok memnundular ve el ele - gönül gönüle hukuk sistemimizin ırzına geçmeye çalışıyorlardı…
Ve bizim, o gün bu yazıda olasılık olarak analiz ettiğimiz hususların yedi yıl içinde nasıl birer ikişer gerçekleştiğinin şahidiyiz bugün…
***
Buyurun bakalım neler yazmışız…

Toplumdaki çürümüşlük hukuka da sirayet ederse (ki mukadderdir, eder) toplum tamamen çamur deryası içinde debelenir ve kendi kendini yönetmekten aciz duruma düşer...
Çıkış için ancak çok büyük bir devrim gerekir.
Hukuk, mevcut otoritenin emrine girerse (ki mukadder değildir, basiretsiz ve kişiliksiz kimselerin menfaatlerine kurban gider çoğunlukla) topyekûn millet de otoriteye teslim edilmiş olur...
***
Çağdaş demokrasilerde hukuk, yargıçların vicdanına teslim edilmekten çok toplumun genel anlamda çürümüşlüklere teslim edilmemesi için ve toplumu her türlü belâdan koruyacak kanunlarla sağlanır. O kanunlar ki, toplum vicdanıyla yargıçların vicdanî kararlarını asgarî müşterekte eşitlemeyi hedefler.
Ki, her kanun hukukî değildir.
İdeolojik doktrinlerin hüküm sürdüğü ülkelerin yönetimlerinde çıkarılan kanunlar, çoğunlukla ideolojiyi ve o ideolojinin devlet yönetimine oturttuğu kimseleri koruma altına alır. Onların çıkarlarını, toplumun çıkarının üstünde tutar ve dolayısıyla yargı eliyle bir baskı rejimi kurar...
Baskılardan bunalan toplum, hukukun da teslimiyetiyle hak arayışından mahrum olur ve hakkını çoğunlukla gizli yollardan veya gayri hukukî anlayışlarla koruma yoluna sapmak zorunda kalır. Bu durumda otoritenin memuru işi rüşvete döker ve toplumsal çürümüşlüğün esası da bu yolla başlar...
***
Demokratik yollarla iktidarı ele geçiren kimi art niyetli kişiler veya gizli ajandası olan kesimler ise, topluma tamamen egemen olabilmek için önce hukuku teslim almanın, yargıçları vicdanî kararlardan çok ya ideolojiye hizmete ya da gizli emellerine hizmet etmeye mecbur duruma düşürmenin yollarını seçerler...
Hedefe ulaşabilmek için de, öncelikle toplumdaki aydın çevrelerin hak gaspıyla veya hukukun teslimiyetinden doğan şartlardan yararlanmak suretiyle susturulması, yaratılan korku dalgalarıyla sindirilmesi ön plana çekilir.
Aydını susturulmuş bir toplumun ana damarları kesilmiş olduğuna göre; artık sıra avamı kayıtsız şartsız teslim almaya gelmiş demektir. Onun başlıca yöntemleri de etkin ve yoğun bir propaganda sistemini devreye sokmak, hitabet sanatının zirvesine çıkmak, bazen millî duyguları coşturmak, gösterişli işlerle göz boyamak ve arada başkaldırmaya kalkanların anında başını ezmek suretiyle korku dağları yaratmaktır...
***
Başarıya ulaşıldığında sistem artık işlemeye başlamıştır ve kendi yalakalarını yaratmıştır demektir. Bundan sonra, baştakinden çok etrafına kümelenmiş yalaka ve tetikçiler vazife başındadırlar çoğunlukla.
Aralarda ayağa kalkan vicdanî sesler, önce onlar tarafından kesilir olmuştur artık...
Nutuklar, sonu bir türlü gelmeyen hamaset haykırışları bazı kesimleri alenen kandırıyor olsa da, ezilen toplum kesimlerinin de ellerinden bir şey gelemez durumdadır...
Gidiş, toplumun felâkete sürüklendiği gidiştir ama bir eli yağda bir eli balda olanların da çarkları tıkır tıkır dönmektedir.
***
Bu çark ne zamana kadar dönerin cevabını tarih veriyor aslında. Ama gelin görün ki tarih, tekerrür etmekten de bir türlü bıkmıyor!
Mâşerî vicdanın tarumar ettiği dikta rejimleriyle doludur tarih sayfaları. Tarihin süzgeci, binlerce yılın tecrübesiyle mâşerî vicdanı evrensel hukuk kurallarının içine yerleştirmiştir. Yani günümüzde evrensel hukuk demek, mâşerî vicdanın sesi demektir. Hukukî düzen, kanunlardan çok toplumun vicdan sesiyle sağlanır. Yeter ki yargıçlar, diktatörleri himâye eden kanunlardan çok vicdanlarıyla karar versinler...
***
İçten fethedilmiş bir yargı silsilesi, hukuktan ve mâşerî vicdandan uzaklaşmış, açık veya gizli emellere teslimiyet bayrağı çekmiş ve toplumun geneli yerine onlara hizmet ediyor demektir.
***
Tarihin gözümüzün önüne serdiği tecrübelerden asla ders almıyoruz.
Yetmiş yıl bir ideolojinin esiri olmuş Sovyet toplumları, adı konulmamış bir devrim ve çağdaş dünyaya açılmak gibi bir evrim yaşamış olsalar da; yirmi yıldır (şimdi 27 oldu) ne hukukî ne de toplumsal çürümüşlükten kendilerini kurtarabilmiş değiller!..

 

Yazarın Diğer Yazıları