Belki de bizim kuşağın en çok özlemini çektiği bir “insanî haslettir” adab-ı muaşeret!
Zira…
İzafiyet teorisini zafiyet teorisi olarak anlayan cehaletin hüküm sürdüğü bir devirde yaşamaya çalışıyoruz.
Ve ne yazık ki…
Bizim nesilden geçti ama en azından gençlerimize yazık oluyor…
Fikir adamlığından yoksun, şeref ve haysiyetini menfaat karşılığında satan okumuşlarla, ortaçağdan bir milim ilerleyememiş ve beyni örümcek ağı bağlamış yobazlar revaçta…
Artık bilgi değil; cehalet kutsanıyor…
Artık devir o hâle geldi ki; rağbet adres şaşırdı:
Haklıya, doğruya, namusluya, ahlâklıya, hak ve hukuk ve adalet talep edenlere değil…
Hırsıza, ahlâksıza, yalancıya, haram malı kendi malıymış gibi yandaşına saçan siyasetçiye, Harun gibi gelip Karun gibi servet sahibi olanlara, nepotizme, dindarlık adı altında vücut bulan ateizm ve deizme rağbet var…
Yazık oldu bize:
Haklının, hakkı yenilenin, demir ökçeler altında ezilenin sesi duyulmazken; sesini duyurmaya çırpınanların linç edilerek sesi boğulurken…
Ve ne kadar çok acıdır ve bir o kadar da gerçektir ki;
Topluma zerrece faydası olmayan; ezberlettirilen hurafeleri, sabah akşam fasılasız olarak şakıyan papağanların sedaları yükseliyor…
İşte bunun adı: “Kötücül gücün egemenliğidir”
Ulyanov Lenin’in ölümünden sonra, 1924’ten 1953 Mart ayına kadar Sovyetler Birliği’nin başında kalan ve tarihe geçen en zalim ve en gaddar bir despot olan Stalin’in, en çok güvendiği ve en sadık adamı, kendisi gibi bir Gürcü olan Lavrenti Beria idi…
Beria da ona, adeta bir “köpek sadakati” ile bağlıydı…
Hem Sovyet gizli sevisi KGB’nin başındaydı hem de İçişleri Bakanıydı… Sovyetler Birliği birinci başbakan yardımcısı bile oldu…
Milyonlarca insanın öldürülmesinde ve sürgünlere gönderilmesinde en az Stalin kadar aktif role sahipti…
O da aynı Stalin gibi, ünlü TIME dergisine kapak olmuştu…
Gelelim niye yazdığıma…
Stalin’in 5 Mart 1953 tarihinde öldüğü yer olan ve “Biliji” denilen daçaya geldi, doktorların “öldü” raporuna rağmen içeri girdi ve Stalin’in nabzını tutarak öldüğünden iyice emin olunca dudaklarından şu iki sözcük döküldü:
“Umer Soboka” (Geberdi Köpek)…
Bilahare bir müddetliğine de olsa, Stalin’in yerine geçmek için çaba harcadı ama başaramadı.
Savaş kahramanı Mareşal Georgi Jukov’un desteğini de arkasına alan Nikita Xrushçov, hâkimiyeti ele geçirdi ve Stalin’in ölümünden sadece dokuz ay sonra Beria’yı tutuklattı, kısa bir yargılamadan sonra ölüme mahkûm ettirdi ve 23 Aralık 1953 tarihinde kurşuna dizdirerek öldürttü… Suçlamaların arasında Stalin’i zehirleterek öldürdüğü de vardı…
Ders çıkarılması gereken hazin bir son…
Amma gelin görün ki, iktidarı ve gücü ele geçiren hiçbir muhteris ve onun gölgesinde yapılan zulümlere ortak olan tetikçiler, silahşorlar, kalemşorlar ve kapı kulları, tarihten asla ders çıkarmazlar…
Ermeni asıllı Amerikalı roman, hikâye ve tiyatro yazarı, Pulitzer ve Oscar Ödülü sahibi William Saroyan, şöyle diyor:
“Birileri yazmalı. Hakkında bir şey yazılmadan kimse bu dünyadan göçüp gitmemeli…”
Çünkü Bana göre:
Doğayı sorgulayan felsefe veya insani hasletleri önceleyen toplumsal ve sosyolojik içerikli felsefenin yerini, nobranlık, kaba ve zehirli güç aldı…
Zira…
Topal demokrasimizin üstüne kapkara bulutlar gibi “kibir-kin-nefret sistemi” (*) çöktü…
Namık Kemal merhuma atfen söylenir:
“Barika-i hakikat müsademe-i efkârdan doğar…”
(Gençler için sadeleştireyim: Hakikat (gerçeklik) kıvılcımları, fikirlerin çarpışmasından doğar!)
Doğrudur…
Amma velâkin, müsademeye giren taraflardan birini zindanlara doldurur veya imkânlarının önüne kale hisarları çekerseniz…
Diğer taraftakiler, ancak Don Kişot gibi yel değirmenleriyle müsademeye girerler…
Tefekkürleri de ancak Sanço Panço mesabesinde kalır…
Bildiğiniz topaç…
Bilmiyorum hâlâ var mı?
Bizim çocukluğumuzun vazgeçilmez oyuncağıydı…
Siyasette, özellikle medyada, akademik alanda, ya da toplumun her kesiminde fırfirik gibi dönen insanımsı figürler…
Fırfirikten de ucuzlar…
Alman yazar Sigmund Graff’ın tespiti. Çok hoşuma gitti:
“En hayret verici görüşlerden biri, bir insanın, bağımlı insanlardan bağımsız fikirler beklenmesini hayâl etmesidir…”
Kör olası yakamozlar, bana hep hüzün verdiniz. Oysa ben mutluluğu hak ettiğime inanıyordum.
Alacaklıyım sizden!
İster soldan ister sağdan, ister orta yoldan:
“Güzel günler göreceğiz çocuklar” teraneleriyle büyüdük, çalıştık, didindik ve yaşlandık, ahan da gidiyoruz!
Nerede o güzel günler?
“Güneşli günler göreceğiz” diye avutulduk, üstümüze kapkara bulutlar çöktü.
Şenlik Baba merhumun hâlimizi tasviriyle:
“Hicran alayları doymaz ganımdan
Gören ibret alır Nuh tufanından
Cellat kimi tutuf giribânımdan
Ne alır canımı ne de el çeker!”
(Giribân, Farsça yaka demektir!)
(*):”kibir-kin-nefret sistemi” sözünün müellifi, gazeteci yazar Sayın Umur Talu’dur…
Özel Not: Hastayım ve dualarınıza muhtacım ey azizan…
Fırfirik
Lavrenti Beria
Stalin, Beria ve Beria’nın kucağında Stalin’in kızı Svetlana.