“Karanlığa fener tutan adam” demiştim onun için…
Eksik demişim…
Fener değil, resmen projektör tuttu…
***
Ki, cehaletin ansızın gözleri kamaştı, afalladı, şaşırdı, olmayan beyni dumura uğradı…
Şaşkınlığını atlatınca; mutadı üzre kin ve nefret duygusu şaha kalktı…
***
“Sizi rahatsız etmeye geldim” demişti…
Hem de çok rahatsız etti…
***
“İslâm akıl dini değil, teslimiyet dinidir” diyen örümcek beyinlilerin olmayan akıllarını da ellerinden aldı…
Şiî’si de, Sünnî’si de cephe aldılar ona…
En baştaki müstebitten tutun da, bir alt kattaki otokratı, putperest teokratı, Beytülmalı soyan bürokratı, Kur’an’ı paraya tahvil eden yarı cahil mollası, mollanın zırcahil müridi, nefsinin esiri olan her türlü sapığı, sapkını, hırsızı, arsızı, namussuzu…
Hepsi rahatsız oldular…
***
Ve derhâl, Şark’ın en aşağılık metodunu devreye soktular…
Fikre karşı zulüm…
Önce sürüm sürüm süründürmeler…
Sonra zindanlar…
Son tahlilde ölüm fermanı…
***
Şahadetinden sonra zil takıp oynayanların çocukları, torunları onun yazdıklarını okudular, onun ne kadar bilge bir devrimci olduğunu anladılar, onun fikirleriyle aydınlandılar…
Ve şimdiki adı: Ey şehit!
***
Bu fakir, kendimce fikir yazıları yazıyorum. Ülkemin olan/olmayan, yakışan/yakışmayan aydınlarını kaleme alıyorum…
Her seferinde Cemil Meriç merhumun: “Aydınların aydınlatamadığı toplumu, şarlatanlar aldatır!” sözünü tekrarlayarak feryat ediyorum…
Etmesine ediyorum da, “çi fayda?”
***
Ben kimim ki?
Ali Şeriatî gibi bir büyük bilgenin, bir büyük feylesofun, bir büyük sosyoloğun, ezcümle bir büyük fikir adamının aydınlatamadığı toplumu, benim gibi âciz bir bende nasıl aydınlatacak?
Benim için sadece şu gerçek var: Vicdanımın önünde hazır ola geçiyor ve ona hesap veriyorum…
***
“İnsanın Dört Zindanı” adlı kitabının arka kapak yazısını sizlerle paylaşarak yazıyı bitiriyorum…
Yorum sizin…
“Bu dört zindan hangisidir?
Belirleyicilik/zorlayıcılık ne demektir?
Bende var olan, ama benim tarafımdan seçilmiş olmayan her durum, her irade, her istek ve her eğilim, bir belirleyiciliğin/cebrin ürünüdür. Belirlenmişlikle yapılan özgürlük savaşı, insanın tabiatta kendisi olmak için, maddi bir olgudan Tanrı’ya doğru gitmek için verdiği savaştır. Benim seçici özgür irademi kendi içinde baskı altında tutan, sınırlayan ve kayıt altına alan ve benim yerime seçim yapan bu dört illet zindan, şunlardan oluşmaktadır:
1. Tabiatın belirleyiciliği,
2. Tarihin belirleyiciliği,
3. Toplumun belirleyiciliği,
4. Kendi belirleyiciliği…”