" Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak (hayat kılavuzu ve hukuk sistemi) Kûr’ân’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir." (Bakara: 185)
Ayet-i Kerime'de oruç ibadetinden bahsedilirken dikkatimiz Kûr'ân'ın bu ayda indirilişine ve indiriliş gayesine çekiliyor. Ayetin başında, "Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak (hayat kılavuzu ve hukuk sistemi) Kûr’ân’ın indirildiği aydır" açıklaması var. Bu açıklamada çok net bir şekilde anlaşıldığı üzere ve bizim parantez içerisinde verdiğimiz "hayat kılavuzu ve hukuk sistemi" niteliğinde "doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın delilleri" olarak bize bir algoritma (yol haritası) sunulmaktadır. Kısacası Kûr'ân-ı Kerim, bize, insicam ve huzur içerisinde hayat sürebileceğimiz bir "yaşam kılavuzu" ve adalet temeline dayalı " devlet mekanizmasının temel kriterleri" olarak sunulmakta ve biz Müslümanlara buna ilişkin bir misyon yüklenmektedir. Biz bunu daha açık bir şekilde belirtilen Casiye Sûresi'nin 18'nci ve Hadid Sûresi'nin 25'nci ayetlerinde görüyoruz. Kısaca bu noktada ifade edecek olursak, oruç ibadetini görüp Kûr'ân-ı Kerim'in bize yüklediği misyonu es geçmemeliyiz, sorumluluğumuzu görmezden gelmemeliyiz. Nitekim ayetin sonunda, "Size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı tazim etmeniz, şükretmeniz için oruç tutun" deniyor. Demek ki, Allah Teâlâ, dikkatimizi çektiği üzere bize bir "yaşam kılavuzu" ve bir "hukuk sistemi" olarak Kûr'ân-ı Kerim'i inzâl etmesine karşılık biz, minnet ve şükran duygularımızı izhar için oruç tutmalıyız ve bu bilinçle Rabbimizi tazim etmeliyiz. Oruç ibadeti ile bizden istenen budur.
Bu açıklamadan sonra, konumuz olması hasebiyle oruç ibadetinin fayda ve hikmetlerine de temas etmiş olalım.
Bilindiği üzere, yüce dinimiz İslâm'da namaz ve zekât gibi oruç da farz olan ibadetlerdendir. Hiç kuşkusuz hangi tür olursa olsun ibadetlerin çok yönlü hikmet ve faydaları vardır. Namaz nasıl ki Müslüman şahsiyetin gelişimine fayda sağlayıp, günahlardan uzak durmasına vesile oluyorsa (Ankebût: 45) oruç ibadeti de başta nefs tezkiyesi olmak üzere çok yönlü fayda ve hikmetleri olan ibadettir. Oruç sağlığı yerinde olan bir Müslüman için tamamen bireysel bir ibadettir. Bu ibadetin diğer ilâhî buyruklarda olduğu gibi endirekt (dolaylı) olsa da, direkt olarak siyaset ve devlet mekanizması ile bir ilişiği yoktur. Tamamen Allah Teâlâ ile kul arasındadır. Hatta bunun sır ve gizlilik yönü de vardır. Dışarıda/sokakta zahiren sizin bu ibadeti yaptığınızı/oruç tuttuğunuzu kimse bilmez. Bu yüzden bu ibadete kolay kolay riya karışmaz. Oruç takvaya en uygun ibadettir. Diğer ibadetlerde takva zedelenmesi olasılığı daha fazladır. Oruç öyle değil. Bu yüzden bir kudsî hadiste Sevgili Peygamberimiz şu müjdeyi veriyor: “Allah-u Teâlâ buyuruyor ki: 'İnsanoğlunun oruç hariç bütün iyi amelleri kendisi içindir; ama oruç benim içindir ve ben orucun mükafatını çok özel olarak (müstakilen) vereceğim.”
Oruç ibadetinin Allah Teâlâ nezdindeki durumu bu. Elbette şunu da bilmiş olalım ki, oruç sadece aç kalmakla, yani mide ile tutulan bir ibadet değildir. Önemli olan orucu başta kalp, göz ve kulak olmak üzere bütün azalarımızla tutmamızdır. Bu yönüyle biz orucu tutarken, oruç da bizi tutmalı. Biz oruçla sadece doymak bilmeyen iştahımızı dizginlemek değil, kalbimizin olumsuz temayüllerine, gözümüzü namahreme, kulağımızı dedikoduya (malayani sözlere) kapamayı bilmeli ve her türlü masiyet ve günahtan uzak durmayı öğrenmeliyiz. Oruç nefsin günaha yönelik temayüllerini dizginlemektir. Oruç nefs tezkiyesi ve otokontrol mekanizmasıdır. Oruçla asabi yönümüzü ve şiddete teşne tarafımızı törpülemeyi öğrenmeliyiz. Oruç bir yönüyle eğitim ve rehabilitasyondur. Biz bir ay boyunca tutacağımız oruçla kişiliğimizi Allah Teâlâ'nın rızasına uygun bir şekilde resetlemeliyiz ve bu donanım ile ahlâkî yönümüzü güçlendirmiş olarak yeni bir formatla bayramı karşılamalıyız. Kısacası, elde edeceğimiz bu devinim ve sinerji ile Ramazan haricindeki gün ve aylara sağlıklı bir zihin yapımızla giriş yapmalıyız. Bayram ancak bu şekilde hak edilir. İmâm Ali buyuruyor ki: "Allah'a isyan etmeden geçen her gün bayramdır." Oruç bize, Allah Teâlâ'ya riyasız ve en güzel bir şekilde teslimiyeti öğretmiş oluyor.
Orucun ruhsal faydaları olmakla birlikte, biyolojik anlamda bedensel sağlığımıza ilişkin faydaları da var. Bir yıl boyunca aldığımız gıdalarla bedenlerimizde yağ ve toksin birikimi olmaktadır. Bedenimizin senede bir ay bahar temizliğine ihtiyacı var. 2016 yılında Nobel Ödülü alan Japon bilim adamı Yosinori Ohsumi yazdığı eserinde orucun insan sağlığına katkılarını bilimsel olarak detaylı bir şekilde anlatıyor. Klasik olarak bildiğimiz birçok hususa değinmekle birlikte oruçla aç kalınarak kanda birikmiş olan trigliserit lipid (yağ) türünün yakılmasından söz etmektedir. Besinlerle alınan ve çoğu zaman kullanımına ihtiyaç duyulmayan yağlar, vücutta trigliserid formunda depolanmaktadır. Bu depolar, yağ dokusu (adipoz doku) içerisinde yer almaktadır. Oruç tutularak bu yağlar yakılmaktadır. Ayrıca karaciğerde biriken zararlı yağlar da oruçla eritilmektedir. Öte yandan adına inflamasyon denilen bağışıklık sisteminin vücudu çeşitli hastalık veya yaralanmalara karşı korumak amacıyla oluşturduğu bir tepkiyi en iyi dengeleyen yine oruç olduğu ifade edilmektedir. "Oruç bunu en iyi bir şekilde dengeler ve sirozu bile engellenmiş olur" deniyor. Orucun ayrıca otofaji etkisi olduğu söyleniyor. Öyle ki, otofaji yeni ve daha sağlıklı hücreler elde edinmek için vücudun hasarlı hücrelerini temizleme yoludur. Otofaji, bazı kimyasal içerikli gıdalardan dolayı yanlış katlanmış veya kümelenmiş proteinlerin yıkımında, hasarlı organellerin temizlenmesinde ve hücre içi patojenlerin ortadan kaldırılmasında önemli bir rol oynamaktadır. İşte oruç otofaji vasıtasıyla bu işlevi yapmaktadır. Yani oruç ile hücrelerimiz yenilenip vücudumuz zinde duruma gelmektedir. Aynı şekilde oruç sayesinde sirtuinler yenilenmektedir. Sirtuinlerin özelliği metabolik düzenlemede yer alan bir sinyal proteinleri ailesinden olmalarıdır. Oruç vesilesiyle sirtuin genleri aktive olur ve gençlik hormonu olan somatotropin salgılar. Ayrıca oruç sayesinde insülin de dengelenmiş oluyor.
Bakınız oruç sayesinde bedeninizde daha neler oluyor? Gençlik hormonu, Growth hormon veya Somatotropin; ön hipofizden salgılanan, peptit hücre üretimi ve yenilenmesini uyaran hormonlar oruçla aktive olmaktadır.
Yine tıbbî tespitlere göre orucun bir başka faydası, anti-aging, yani yaşlanmayı geciktiren, yavaşlatan ya da tersine çeviren özelliğe sahip olmasıdır. Orucun diğer bir faydası kişide zihinsel berraklık sağlamasıdır. Bunun tersi ise tıp literatürüne yeni girmiş olan "Brain Fog'' (Beyin Sislenmesi) semptomdur. Oruç 1400 yıllık uygulama ile yeni keşfedilen bu hastalığa da engel olmaktadır. Aslında sağlık açısından oruçla ilgili o kadar çok detay var ki, bunlar bırakın bir makaleyi, kitaplara sığmaz. Kısacası sağlıkla ilgili bu kadarla yetinmiş olalım...
Orucun ruhsal, psikolojik ve sosyal faydalarına gelince; öncelikle ifade edecek olursak aç kalmakla oruç tutmak aynı şey değildir. Elbette oruç tutarak açlık hissediyoruz ve bu hâlimizle yoksulluktan dolayı açlık çeken insanların durumunu daha iyi anlamış oluyoruz. Atasözünde geçtiği üzere, "Tok açın hâlinden anlamaz." Bu yüzden oruçla empati yapmak daha kolay olur.
Bir Hadis-i Şerif'te şöyle buyruluyor: “Receb Allah'ın ayıdır, Şaban benim ayımdır, Ramazan ise ümmetimin ayıdır.”(Kenzu'l-Ummal, XII/310) Ramazan ümmetin ayı olduğuna göre burada kolektif bir iradeden söz edilmiş oluyor. Ümmet hep birlikte bu orucu tuttuğu için, burada sosyal dayanışma da devreye girmektedir. Zekât, sadaka, infak ve humus gibi mükellefiyetler oruç ibadeti ile daha duyarlı hâle getirilmektedir. Bu yüzden insanı vurdumduymaz ve bencil duygulardan arındıracak olan orucun en büyük hikmetlerinden biri nefs tezkiyesidir. Oruçla insan nefsini disiplin altına almayı öğrenir ve bencil duygulardan arınır. Oruçlu kişi yaşadığı açlık hissi ile yoksulluktan dolayı açlığı yaşayanları düşünür, empati yapar ve sosyal dayanışma için harekete geçer. Oruçla insanın merhamet duyguları debreşir. İnsan oruçlu iken nahif, hassas ve yufka yürekli olur. Kimsenin kalbini kırmamaya, kimseyi incitmemeye çalışır. Hatta kendisine kötü bir söz söylenecek olsa, hadiste geçtiği üzere karşılık vermemesi, boğaz dalaşına girmemesi ve "ben oruçluyum" demesi salık verilmekte. Burada gönül, kalp ve vicdan da devreye girmektedir. İnsan açlık hissi ile bir yönüyle kendi derdindedir, başkalarının özeli onu ilgilendirmez ve dedikodudan, başkaları aleyhinde konuşmaktan, söz taşımaktan, insanları çekiştirmekten uzak durur ve bunu prensip hâline getirir. Bu aynı zamanda dil ve kalp orucudur. Bu yönüyle oruç dili ve kalbi temiz tutmaktır. İmâm Ali buyuruyor ki: "Kalbin orucu dilin orucundan daha iyidir, dilin orucu midenin orucundan daha iyidir."
Buna istinaden diyebiliriz ki, oruç bir rehabilitasyondur, nefsi eğitme sürecidir. Oruçlunun meşguliyeti hak iledir. Hakçadır, hak ve hukuk üzeredir. Oruçlu iken normal zamanlarda helâl olandan iftara kadar uzak durmak, harama yaklaşmamanın en iyi öğrenim biçimidir. Helâlinden kazandığın gıda ürünleri karşında duruyor ama Rabbin sana "gün içerisinde bunlardan yememelisin" diyor ve sen bu emre uyarak yemiyor iftarı bekliyorsun. Böylesi bir eğitimle sana ait olmayan, başkasına ait olan ve sana haram olan bir şeyi alıp yiyebilir misin? Yersen ne olursun? Hırsız olmuş olursun, gasıp olursun ve kul hakkına tecavüz etmiş olursun. Yalan, dolan ve hile de bu kapsamdadır. İnsanlarla ister ticaret yapın, ister aile içi hak-hukuk söz konusu olsun, kısacası insanlarla ne tür ilişki içerisinde olursanız olun hakka-hukuka riayet etmiyorsanız tuttuğunuz orucun size bir faydası olmayacaktır. Asıl olan orucun oruçluyu tutmasıdır. Hani deriz ya, "Ey oruç tut beni günaha girmeyeyim." Evet, biz orucu tutarken oruç da bizi tutmalı. Kimseyi kırmayalım, kul hakkına girmeyelim, hakka - hukuka riayet edelim. Her türlü kötü işten uzak durarak hak üzere sabit ber kadem kalalım. Güzel düşünelim, pozitif düşünelim, muhtaç olanlara, aç olanlara yardım elimizi uzatalım. Açlığı hem bedenen, hem ruhen hissetmek açın hâlinden anlamaktır...
Oruçla ilgili bireysel sorumluluklarımız böyle olmakla birlikte, asıl diğer bir konu ise fakirliğin, yoksulluğun ve açlığın bertaraf edilmesine ilişkin yönetim erkine düşen sorumlulukları da konuşmak ve siyasîlere bunları hatırlatmak ödevindeyiz. Malumunuz, biz fakiri daha fakir, zengini daha zengin yapan vahşi kapitalizmin kıskacında olan bir yönetim şeklinin muhataplarıyız. Bu sistem sürekli fakir halk tabakası üretmektedir. Sokaklar dilenci kaynıyor. Bir Müslüman coğrafya böyle mi olmalı? Müslümanların yaşadığı coğrafyalara bakın, yeraltı ve yerüstü kaynakları bakımından dünyanın en zengin bölgeleri.. Ancak halkların refah ve yaşam seviyesine bakın, yoksulluk, geri kalmışlık ve sefaletle pençeleşen yığınları göreceksiniz. Böyle mi olmalıydı? Bazı sözde din adamları fakirliğe övgüler yağdırırken, Allah Resulü, "Fakirlik az daha küfrolacaktı, fakirlik küfürden bir şubedir" diyor...
Fakir ve yoksul halkı düşünmeyip, lüks ve israf içerinde saraylar yaptırıp saltanat süren Muvâviye'nin baş düşmanı Ebu Zer diyor ki: "Fakirlik bir kapıdan girince, din öbür kapıdan sıvışır.” Görülen o ki, o günlerde olduğu gibi bugünlerde de "İnsanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delillerini içeren (hayat kılavuzu ve hukuk sistemi) niteliğindeki Kûr’ân"dan inhiraf edildiğinden dolayıdır ki, bu yoksulluk ve bu geri kalmışlık yaşanmaktadır. "Benim zikrimden yüz çeviren topluluklara yeryüzünde istikrarsız bir yaşam vardır." (Tâ Hâ: 124)
Sonuç itibariyle, oruç bize bireysel sorumluluklarımızı kuşandırırken siyasî sorumluluklarımızı da hatırlatmaktadır...
Oruç arındırır. "Allah arınanları sever." (Tevbe: 108) Vesselâm...