İslâm dininde her ibadet türünün sahibine kazandırdığı kendine özgü bir takım hikmet ve faydaları vardır. Zaten Yüce Rabbimiz'in, bizim ibadetlerimize ihtiyacı yok. Bütün edim ve ibadetlerimiz kendimiz içindir. Oruç ibadeti de bunlardan biridir.
Mükellef olanlar için namaz, zekât, emri maruf ve hac nasıl farz ise Ramazan ayında oruç tutmak da farz kılınmış bulunmaktadır. "Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız."
(Bakara:183)
Oruç, insanlar arasındaki sınıf farklılığını ortadan kaldıran bir ibadet türüdür. Fakir ve ihtiyaç sahibi insanlar açlığın ve mide kazıntısının ne demek olduğunu biliyor zaten; Rabbimiz oruç vesilesiyle varsıl olan Müslümanlara da aynı açlığı tattırmaktadır ki, bununla fakirleri düşünsünler ve sorumluluklarını yerine getirsinler..
İslâm sosyal dayanışmaya önem veren bir dindir. Bunu sadece devlet mekanizmasının uhdesine bırakmamaktadır. Maddî durumu iyi olan her Müslümana zekât, humus, sadaka, infak gibi mükellefiyetler yüklenmiş. İnsana bu sorumluluğunu en iyi idrak ettiren oruç ibadetidir. "Tok açın hâlinden anlamaz." darb-ı meseli yerinde bir sözdür. Elbette nice zengin insanlarımız sorumluluklarını yerine getirmektedir. Fakat bunların çok azınlıkta olduğu kanaatindeyiz. Zira gerçek manada her varsıl ve her zengin Müslüman bu sorumluluğunu gereği gibi yerine getirmiş olsa bırakın ümmet bünyesini, dünya genelinde aç insan kalmaz.
Ne yazık ki, İslâm dünyasının bir kesimi lüks ve israf içerisinde bir hayat yaşamaktadır. Zengin olmanız size bu hakkı vermemektedir. Uzun yıllar İsviçre'de yaşamış ve Batı kültürünü gözlemlemiş biri olarak üzülerek ifade etmiş olalım ki, Batılı zenginlerin, Batılı fabrikatörlerin israftan uzak gayet mutedil bir hayat yaşadıklarına tanık oldum. İslâm dünyasında Emevîlerle başlayan şatafatlı lüks yaşam günümüze kadar sirayet etmiş bulunmaktadır. Ümmet bünyesindeki hecümerçlik biraz da bundan kaynaklanmaktadır. Yüce dinimiz İslâm, hem bireysel, hem kurumsal anlamda bir bütün olarak yaşanmış olsa ümmet refah ve istikrara kavuşur, yeryüzünde aç insan kalmazdı. Müslüman ülkelerin başındaki yöneticilerin çoğu Allah Teâlâ'nın evrensel ilâhî yasalarına riayet etmemektedir. Ve Müslümanların ekseriyeti dinî kurallara göre bir hayat yaşamamaktadır. Oruç tutmak soyut anlamda sadece aç kalmak değildir. Oruç açların hâlini anlamaktır. Oruç, yoksul insanların neden açlığa düçar olduklarını bilmektir. Oruç, açların midesinde olması gereken gıdanın neden zenginlerin ense ve göbeklerinde şişikler meydana getirdiğini idrak etmektir.
İmâm Sadık aleyhisselam şöyle bir hadis nakletmektedir: "Oruç, zenginle fakir arasında eşitliğin oluşması için farz kılındı. Ta ki, zengin açlığı tadarak fakire karşı hakkını eda etsin. Zira genellikle zenginler her istediklerine ulaşabilirler. Allah Teâlâ ise kulları arasında eşitlik olmasını istediği için açlık ve sıkıntıyı zenginlere tattırarak onların mahrum ve aç insanlara karşı merhametli duruma gelmelerini istemektedir." (Tefsir-i Numune, c 1, s, 651: A. Nasir Merakim Şirazî)
Görüldüğü gibi oruç ibadeti Müslüman bireyde sorumluluk duygusunu pekiştirmektedir. Üstelik bu sorumluluğu çok daha geniş bir alana yayarak biz Müslümanları tüm yeryüzü insanlığına karşı mesûl kılmış bulunmaktadır. Zekât, "müllefe-i kûlub" kapsamında fakir olan gayr-i müslimlere de verildiğine göre oruç bize bunu hatırlatmaktadır. Genel bir kural olarak hadis-i şerifte buyrulduğu üzere, "Komşu açken kendisi tok yatan bizden değildir" prensibi bizi gayr-i müslim komşularımıza karşı sorumlu kılmaktadır. Üstelik günümüz itibariyle, dünyamız iletişim ve ulaşım vasıtalarından dolayı küçük bir köye dönmüş vaziyettedir. Şu hâlde, günümüz koşullarında ulaşılabilen, dünyanın öbür ucundaki yoksul insanlara karşı mesûl ve sorumluyuz. Bu konuda dinî dernek ve vakıf adı altında bir takım sivil toplum kuruluşlarımızın çalışmalarını takdirle karşılıyoruz. Başta Afrika olmak üzere, dünyanın her yanındaki yoksul insanlara yardım elini uzatmaya çalışıyorlar. Ayrıca iç savaş ve çatışmalara maruz kalan bölgelere de yarım ulaştırma çabası içerisindeler. Özellikle Ramazan ayında hummalı bir çalışma içerisine giriliyor olması güzel bir durum, fakat bunu bütün yıla yaymak çok daha güzel.. Maddî durumu iyi olan erdem sahibi insanlarımızın nakdî katkılarıyla sürdürülen yardım faaliyetleri ile ihtiyaç sahibi ailelerin ihtiyaçları kısmen de olsa karşılanmaktadır.
Sonuç olarak, oruç ibadeti varsıl Müslümanları ihtiyaç sahibi insanlara karşı duyarlı olmaya motive etmektedir. Bu vesile ile mübarek Ramazan ayının kadrini kıymetini bilelim. Oruçlarımızı tutarken yaşadığımız açlık hissi ile aç ve ihtiyaç sahibi insanları da düşünelim. Unutmayalım, onlara yapacağımız yardımlar bizi ilâhî rızaya taşıyacaktır. "Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir." (Bakara: 261)
"İman etmiş kullarıma söyle: 'Alış-verişin ve dostluğun olmadığı o gün gelmezden evvel, dosdoğru namazı kılsınlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak etsinler.” (İbrahim: 31)
Bu sorumlulukları kulak ardı edenleri Rabbimiz şöyle uyarmaktadır: "Allah’a ve ahiret gününe inanarak Allah’ın kendilerine verdiği rızıktan infak etselerdi, aleyhlerine mi olurdu? Allah, onları iyi bilendir." (Nisa: 39)
(Mübarek Ramazan ayının tüm İslâm ümmetine hayır ve bereket getirmesini Yüce Rabbimiz'den niyaz ediyorum.)