Koronavirüs Bir Biyolojik Silah mı?

Hazım Koral 4.04.2020 14:19:00
İkinci Dünya Savaşı yıllarında ABD tarafından labaratuvarlarda üretilmeye çalışılan virüs türlerinin biyolojik silaha dönüştürülmek istendiği bilinen bir gerçek. ABD henüz Japonya'ya atom bombası atmadan önce böylesi bir uğraş ve çabanın içerisindeydi...

Siyonistlerin güdümünde olan ABD'nin Evangelist yöneticileri uzun yıllardan beri labaratuvar çalışmalarıyla bir takım bulaşıcı virüslerden "biyolojik silah" üretmenin çabası içerisinde olduğu bilinmektedir...

Amerika’nın, 1942 yılında Başkan Franklin Delano Roosewelt döneminde sivil bir kuruluş olan "The War Reserve Service" adı altında biyolojik silahları üretme ve geliştirme çalışmalarına Maryland eyaletinde start verdiği ve o günden bugüne nüfusu ve tahakkümü altındaki birçok ülkede biyolojik silah üretme çabalarını sürdürdüğü bilinmektedir...

Amerika’nın virüs üretme kapasitesine sahip laboratuvarların sayısının 200 dolayında olduğu söylenmektedir...

Rus biyolog İgor Nikolin, Amerika’nın Çin’e komşu ülkelerde 25 adet biyolojik laboratuvarının olduğunu iddia ediyor...

ABD'nin son on yılda Çin Halk Cumhuriyeti ile büyük bir ekonomik rekabet savaşı içerisinde olduğu bilinen bir gerçek. ABD çok yönlü atraksiyonlarıyla Çin'i dize getirmenin çabası içerisinde. Fakat ABD böylesi çabalarla bir türlü şeytani emellerine ulaşamamaktadır. ABD bir başka şeytani mantıkla neden virüs savaşını başlatmış olmasın ki? ABD'nin zaten sicili bozuk. ABD daha 1945 yılında (6 Ağustos) Hiroşima ve (9 Ağustos) Nagasaki'ye atmış olduğu atom bombaları ile en vahşi, en barbar yönünü dünya halkları nezdinde tescillemiş oldu. Bu demektir ki ABD'den her türlü kötülük beklenir. ABD'nin dünya ülkeleri arasında "öncelikli düşman" olarak gördüğü iki ülke var, biri Çin Halk Cumhuriyeti, diğeri İran İslâm Cumhuriyeti..

Bakınız koronavirüs kontrolden çıkmadan önce Çin ve İran'da etkin bir şekilde kendini gösterdi. Fakat sonrasında kontrol kaybedilince Avrupa ülkelerine sıçradı ve oradan tüm dünyaya yayıldı. Aslında ABD Siyonistler'in oyununa gelmişti. ABD koronavirüsünü bu iki ülke ile sınırlı tutmak isterken Siyonistler bu hastalığın bütün dünyaya yayılmasını ve çok büyük bir nüfusun ölmesini istemektedir. David Rockefeller gibi Siyonist baronlar bunu yıllardan beri aleni olarak dile getirmektedirler. Küresel ısınma ile ekolojik dengenin bozulması; öte yandan enerji kaynaklarının sınırlı olması ve bu imkânların her geçen gün yetersiz duruma düşmesi Siyonistler'i uzun yıllardan beri endişelendirmektedir. Siyonistler dünya nüfusunu 500 milyona düşürmenin plânını yapmaktadırlar. Yeryüzü enerji kaynaklarının % 90'ı bunların elinde olmasına rağmen neden  nüfus azaltma plânları yapmaktadırlar? Bunun cevabını dünyanın ekolojik dengesinin bozulmaya doğru gitmesinde görmek lazım. Öyle ki, ozon tabakası delinmiş vaziyette ve bu açı sürekli büyümekte. Diğer taraftan küresel ısınma ile kutuplardaki buzullar büyük bir hızla erimektedir. Tarım alanlarının azalması, ormanların hoyratça kesimlere maruz kalıp yok olması, yaşanan erozyonlar doğal dengenin bozulmasına neden olmaktadır. Kısacası ekolojik dengesizlik nüfusun çokluğundan kaynaklandığı varsayımıyla hareket edilerek böyle bir yönteme başvurmayı gerekli görmektedirler. Az gelişmiş ülkelerde milyonlarca doğum kontrol hapını ve gondomları kolilerle sağlık merkezlerine (ücretsiz olarak) vermeleri hep bu amaçlarına hizmet içindi. Öte yandan savaşlar çıkartıp milyonlarca insanın ölümüne neden olmaları aynı eytani emellerinden dolayıdır. İnsan neslini azaltmayı hedefleyen bütün bu şeytani plânları yeterli görmeyip salgın ve bulaşıcı hastalıklara neden olan virüslerden biyolojik silah üretip dünya insanlığının büyük bir kesimini öldürmeyi hedeflemektedirler. Hatta bu emelleri o kadar ileri boyutta ki, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi 8 milyara yaklaşan dünya nüfusunu 500 milyona düşürmeyi hayâl ediyorlar. Onlara göre böyle bir sonuca varılırsa dünya kısa bir süre içerisinde eski ekolojik dengesine kavuşmuş olacaktır. Bu Siyonist şer odakları yoksul halk kesimlerini parazit olarak, asalak olarak görmektedirler. Ve mutlaka itlaf edilmeleri gerektiğine inanıyorlar. İnsanlık düşmanı Siyonistler bu emelleri için Evangelist ABD'lileri ikna etmiş durumdalar. Aralarındaki konsensüs "kazan kazan" mantığının ürünü. ABD'de 15 - 20 milyon dolayında insan "slöm" hayatı yaşamaktadır. Yani bu insanlar evsiz barksız olarak sokaklarda yaşıyor, banklarda, mazgal üzerinde uyuyorlar veya metruk  binalarda, teneke barakalarda sersefil bir hayat sürüyorlar. Bu kesim insanlardan ve yaşlı nüfustan kurtulmak için kapılarını ardına kadar açtılar ve virüse karşı hiçbir önlem almadılar. Sağlık sistemi ABD'de dibe vurmuş vaziyette. (Adamlar silah üretmekten sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerine fırsat bulamadılar. İnsanların % 50'ye yakını sigortasız yaşıyor.)

An itibariyle  ABD'de  günde bin dolayında insan ölüyor. Siyonistler'le işbirliği yapan derin ABD Gladyo'su ve Evangelist Donald Trump dünyayı bu şekilde dizayn etmek istiyor.

Milyonlarca insanı savaşlarla birbirine kırdırdılar, şimdi de bulaşıcı virüslerle kitleleri yok etmenin hesabını yapıyorlar. Belki yüz binlerce insan ölecek fakat şeytani emellerine ulaşamayacaklar.

Şu bir hakikat ki, "Muvaffak olamayacakları bir işe giriştiler." (Tevbe:74)

"Onlar bir tuzak kurdular, buna mukabil Allah'da bir tuzak kurdu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır." (Al-i İmrân:54)

Rabbimiz, insanlık düşmanlarının elbette tuzaklarını bozmaktadır. Ancak Al-i İmrân Suresi'nin 110'ncu ayetinde belirtildiği üzere Yüce Rabbimiz, biz Müslümanlara yeryüzünde iyiliğin tesisine ve olumsuzlukların bertaraf edilmesine ilişkin bir misyon yüklemiş ve bu sorumluluğumuzu gereği gibi yerine getirmediğimiz için bir takım sıkıntılara maruz kalmaktayız. Ayrıca şu açık uyarının da muhatabı biz Müslümanlarız: "Sadece zulmetmekte olanlara isabet etmekle kalmayan fitne ve kötülüklerden sakının ve bilin ki Allah'ın azabı çetindir." (Enfâl:25)

"Su uyur, düşman uyumaz." diye bir atasözü var! Biz ayet ve atasözlerinden müteşekkil nice uyarıların muhatabıyız. Bir başka ayet-i kerimede, "Onlar işbaşına geldiğinde (onlar yönetim erkini ve bir takım yaptırım imkânlarını ellerine geçirdiğinde) ekini ve nesli helâk ederler." (Bakara:205)

Demek oluyor ki, biz Müslümanlar insanlık düşmanları karşısında her türlü tedbiri almalıydık. Onlar gözle görülmeyecek küçüklükte bir virüsü labaratuvar ortamında biyolajik silaha mı dönüştürdüler, biz Müslüman bilim adamları hemen bu virüsün aşısını bulmalıydık. Enfekte olmamak için imun sistemini geliştirmiş olmak yetmez. Tedbiri en üst seviyeden almış olmamız gerekirdi.

Züğürt tesellisi babında sürekli İbni Sina'dan söz etmemiz çağımız Müslümanları olarak züldür aslında.. Biz bu bağlamda çağdaş olamadık. Çağı okuyamıyoruz. Çağa ayak uyduramamışız. Bunu çağa vaziyet edememe anlamında ifade ediyoruz. Çağa ayak uydurmak, çağa yön vermekle, çağa vaziyet etmekle olur. İlâhi hukuk sistemi ile yeryüzünde iyilikleri tesis etmek ve kötülükleri bertaraf etmek çağa hakim olmakla, çağı Allah'ın boyısı "sıbgatullah" ile boyamakla olur.

Bakınız bir virüs sosyal güvenliğimizi, sosyal hayatımızı allak bullak etmeye yetti. Dünya insanlığı panik, korku ve telaş içerisinde. Dünyanın her tarafından binlerce ölüm haberi gelmeye devam ediyor... İnsanlık düşmanlarına bu fırsat verilmemeliydi...

Yukarıda belirttiğimiz gibi David Rockefeller başta olmak üzere diğer Siyonist ailelerin ısrarla üzerinde durduğu ve gizlemekte imtina etmedikleri husus 8 milyara yaklaşan dünya nüfusunun 500 milyona düşürme hedefi..

Evet, insanlık düşmanı Siyonistler'in hedefi ve emeli bu iken Müslümanlar hangi aymazlıklarla iştigal etmektedirler acaba?
57 ulus devlete bölünmüş ümmet dünya arenasında olması gerektiği yerde olmadığından dolayıdır ki bugün basit bir virüsten dolayı insanlar kitleler halinde ölmektedir ve dünya insanlığı büyük bir panik ve korku içerisinde ne yapacağını bilememektedir. Henüz aşı da bulunmuş değil. İnsanlar haklı bir endişe ile enfekte olma endişesi içerisinde evlerine kapanmış vaziyetteler. Bir kesim insanlar ise işin vahametinin farkında olmadığı için hâlâ "bir şey olmaz" cüreti içersinde sokaklarda dolaşıyor. Devletler telaş içerisinde, bir takım önlemler almaya çalışıyor. Bu meyanda en çok takdir edilmesi gereken sağlıkçılar olmaktadır. Onlar hayatlarını tehlikeye atarak canla başla çalışıyorlar...

Sonuç olarak, Çin'de hayatın normale dönüyor olması bizi de umutlandırmaktadır. İnşallah birkaç haftaya kadar normal hayatta dönmüş oluruz. Fakat biz Müslümanlar bu son salgın hastalıktan çok ciddi dersler almamız gerektiği kanaatindeyiz. Labaratuvarlarımız gelecekteki olası tehlike ve tehditler karşısında daha fazla teyakkuz ve ön hazırlık içerisinde olmalılar...

Yazarın Diğer Yazıları