Hani bir söz vardır, bazen meramınızı dile getirmek hususunda yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermemek için yutkunur/zorlanırsınız ve söylemek istediklerinizi ifade etmek için, "eğri oturalım ama doğru konuşalım" dersiniz. Bizim bu satırlarda ifade etmek istediğimiz husus da bu kabilden olmaktadır. Başlığımız aslında böyle bir yaklaşım sergilememize neden oldu. Kolektif irade veya maşerî vicdan açısından dile getirecek olursak bu son Gazze zaferi "moral değer" bağlamında bütün ümmete aittir. Ancak sahadaki etkin güç ve fonksiyonel yapı göz önüne getirildiğinde karşımızda Gazze'nin yiğit evlâtlarını ve onlara bütün zorlu koşullara ve girift/sarp yollara rağmen silâh, mühimmat ve füzeleri ulaştıran İran'ın Kudüs Gücü mesûllerini görüyoruz. Bu aslında bilinmeyen ve gizli olan bir durum değildir. Gerçi birçok insanımız 25-30 sene önceki tünel projelerinin bizzat Şehid Hacı Kasım Süleymanî'ye ait olduğunu HAMAS yetkililerinin açıklamalarından sonra öğrenmiş olduk. Ayrıca ve yine başta HAMAS lideri İsmail Haniye olmak üzere İzzettin Kassam ve İslâmî Cihad liderlerinin teşekkür için dile getirdiklerine bakmak kâfidir. (Videolar sosyal medyada dolaşımdadır.)
Karşılaştığı bunca mukavemete rağmen yine de akidelerinin gereğini yerine getirmek isteyen
küstah ve şirret Siyonist çete her Ramazan ayı mazlum Gazze halkını bombaladığı gibi bu yıl da aynı saldırganlığı sergiledi. Fakat kademeli süreç olarak gelişmelere baktığımızda her saldırının akabinde gösterilen tepki ve mukavemet bir öncekinden daha sert ve caydırıcı olmaktadır. Hatta en son bu Ramazan gösterilen tepki, yani 4 000 dolayında atılan füze ve delinen "demir Kubbe"den sonra analistlerin yorumu şu olmuştu: "Artık Filistin topraklarındaki paradigma değişmiş bulunmaktadır, tüm gelişmeler Filistin halkının lehine işlemektedir." Peki bu gelişme ve paradigma değişimine neden olan etken nedir? Bunu çok iyi görmek ve hakkı teslim etmek ödevindeyiz. Bir zamanlar ellerinde sadece taş ve sapan olan bu bi çare direnişin yiğit evlâtları bugün saldırıları püskürtmek için güdümlü füze kullanıyorsa ve attıkları füzelerden dolayı işgalciler günlerce sığınaklardan çıkamayacak duruma gelip her siren sesinde panik ve travmalar yaşıyorlarsa sizce ümmet olarak İran İslâm Cumhuriyeti mesûllerine ufak bir teşekkür borcumuz yok mudur?
Başta İsmail Haniye olmak üzere her Filistinli direniş lideri bu teşekkürü yapmış bulunmaktadır. Ama bizde öylesine aklı evveller var ki, "İran bugüne kadar İsrail'e bir taş atmış mıdır?" sorusunu soracak kadar küstahlık ve densizlik yapabilmektedirler. Üzücü bir durum elbette. Mezhep taassubu bazılarının göz ve izanlarını kör etmiş olmalı ki, böylesi bir insafsızlığın derekesine düşmektedirler.
Bakınız, işgalci Siyonist İsrail’in Türkiye Büyükelçiliği resmi Twitter hesabından yapmış olduğu paylaşımda şunu diyor: “HAMAS, İran destekli bir terör örgütüdür.” Bu ifadeyi bizim zaviyemizden yorumladığımızda ortaya çıkan tablo şu: "İran HAMAS'a silah veriyor ve HAMAS bu silahlarla, bu füzelerle işgalci Siyonistlere karşı savaşıyor." Peki böylesi bir dayanışmanın sonunda ortaya çıkan zafer tablosu yine bu ikilinin hakkı değil mi?
Bakınız HAMAS lideri İsmail Haniye bu süreçte diplomatik girişimlerde bulunan ve kınama mesajları yayınlayan ülkelere bile nezaketen teşekkür etti.
Ama asıl teşekkürü İran'a yaptı.
Gönlümüz ister ki, Filistin'in yiğit evlâtlarıyla ve mazlum Filistin halkı ile aynı dayanışmayı bütün Müslüman ülkeler yapsın. Ki olması gereken de budur.
İran İslâm Cumhuriyeti mesûlleri Müslüman hassasiyeti ile durumdan vazife çıkarıp hiçbir tehdide aldırış etmeden böylesine erdemli bir tavır sergiliyor. Bunu daha önce Bosna cihadına katkı sunarak, silah ulaştırarak ve savaşçı gençlerini oradaki cepheye göndererek yapmışlardı.
(Yeri gelmişken soralım, bazıları "mezhepçi İran" diyor ya, sahi Bosna ve Filistin halkı Şiî mi?)
Müslümanlar olarak İran'ın bu tavrına gıpta etmemiz ve teşekkür hissine kapılmamız gerekirken, hatta mahçup olmamız gerekirken kalkıp bir de mezhep üzerinden bir takım tezviratlarla ileri geri konuşmamız hiç yakışık alır mı?
Yok efendim, "Şiî yayılmacılığı" imiş, yok efendim "Pers yayılmacılığı" imiş! Allah aşkına bu töhmetler, bu tezvirat ve bu iftiralar daha ne zamana kadar devam edecek? Üstelik bu iftiralar yeni değil. Devrimden bu yana İran'ı Filistin üzerinden vurmaya çalışıyorlar. Hatta İran'ın ABD ve Siyonist İsrail ile danışıklı döğüş yaptığını iddia ediyorlar. Peki sormuş olalım, 1982 senesinde 2000 yılının 25 Mayıs'ına kadar 18 yıl boyunca nice bedeller ödeyerek işgal altındaki Güney Lübnan topraklarında kim savaştı? O toprakları bi iznillah kim kurtardı? Hizbullah'ı kim eğitip donattı? Hizbullah mücahitleriyle omuz omuza o topraklarda hangi ülkenin gençleri savaştı? Bu askerlerin komutanları nereli idi?
İşgalci İsrail tarihindeki ilk yenilgiyi hangi ülkeden aldı? Bir lokma kadar küçük olan Lübnan'dan mı? Hiç bu mümkün mü? İran'ın demir yumruğu Lübnan'dan Siyonistlerin tepesine indiği gibi aynı yumruğu Gazze'de de gördük. Bakınız, Siyonist çete ordusu karadan Gazze'ye gireceğini ilân etmişti. Peki ne oldu da bu menfur düşüncesinden vazgeçti? İran yapımı füzeler Tel-Aviv'e, Yafa ve Aşkelon'a düşmeye başlayınca Gazze'ye girmeye teşebbüs etmekten vazgeçtiler. Demek ki, asli faktör güçmüş. Çünkü güç oyunu da, plânı da bozar. Merhum Erbakan Hocamız boşuna dememiş: "İsrail ancak güçten anlar." Bu şirret çetenin saldırılarına eğer güçle karşılık verirseniz ancak o zaman onu püskürtür ve geri adım attırabilirsiniz. Ayni ile vaki, Siyonistlerin yapmış olduğu en son saldırıda bütün dünya buna tanık oldu. Bu sadece İran'ın sınırlı katkıları ile gerçekleşen bir hadisedir. Bir de bunu yine Merhum Erbakan Hocamız'ın projesi olan Müslüman ülkelerin katılımı ile oluşturulacak İslâm Savunma Gücü ile yapacak olursak Siyonist eşkiyanın Filistin topraklarında barınması mümkün olmayacaktır. Yüce Rabbimiz Kûr'ân-ı Kerim'inde bir taraftan güç birliğine gitmemizi, diğer taraftan düşmana karşı güç hazırlamamızı emretmektedir. Bunu yaparsak Yüce Rabbimiz başaracağımızı ve bize zaferler lütfedeceğini müjdelemektedir. Şu hâlde İran ve Gazze'nin zaferine gıbta edip büyük ve nihai zaferler için başımızdaki siyasîleri ümmetin birliği için zorlayıp teşvik edelim. Yüce Allah'ın imâna taallûk eden buyruklarıyla birlikte İslâm ümmetinin kolektif iradesi ortak cepheyi zorunlu kılmaktadır. Güç birliğine gitmemiz imânî bir vecibedir. Sonuç olarak, evet bu zafer İran ve Gazze halkına aittir ancak Filistin bütün Müslümanların sınavıdır. Sadece İran ve Filistin halkının sınavı değildir.