Terör, siyasal, dinsel, ekonomik veya bölücü hedeflere ulaşmak amacıyla sivillere, belirlenen hedef gruplara veya devletin resmî kurumlarına/mülkî amirliklere yönelik baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren eylemin kullanımını ifade eden terimdir. Bir başka ifadeyle terör, bireyler veya etnik gruplar tarafından, siyasi ve sosyal amaçlar elde etme gayesi ile geniş kitleleri korkutmak, panikletmek, dehşete düşürmek, sindirmek ve bu yöntemle rejime taleplerini kabul ettirmek için önceden tasarlanmış şiddet eylemleridir.
Fransızca Petit Robert sözlüğünde, "bir toplumda bir grubun halkın direnişini kırmak için yarattığı ortak korku" olarak tanımlanmaktadır. Oxford İngilizce Sözlük'te, "genellikle ayrılıkçı düşünceye sahip siyasal nedenlerle, halkın gözünü korkutmak ve halkı yıldırmak için dehşet öğesini kullanmak" olarak tanımlanır. Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde, "yıldırma, cana kıyma ve malı yakıp yıkma, korkutma, tedhiş" olarak ifade edilmektedir.
Literatürümüzde terör sözcüğü bazen şiddet veya siyasal şiddet kavramlarıyla eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.
Terörle Mücadele Kanunu'nda "Anayasada belirtilen nitelikleri ve siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmeye yönelik her türlü suç teşkil eden eylemler" olarak tarif edilmiştir. (Terörle Mücadele Kanunu 3713) Bir zamanlar bu ülkede söz konusu bu kanun maddesinden yola çıkarak dinî faaliyetlerde bulunan ve özellikle gazeteci - yazar sıfatıyla çalışma içerisinde olan, köşe yazarlığı yapan ve kitap yazan nice mümtaz şahsiyetler terörist muamelesi görüp cezaî kovuşturmaya maruz kalmışlar ve yıllarca zindan hayatı yaşamışlardı. Bu mağdur gazetecilerden iki örnek verecek olursak, biri Nureddin Şirin, diğeri ise Aydın Koral olmaktadır. Nureddin Şirin Selam Gazetesi Haber Müdürü sıfatıyla Sincan Belediyesi tarafından organize edilen Kudüs Günü etkinliğine davet edilip, orada yaptığı konuşmada Filistin özgürlük savaşçısı Hamas örgütünü ve Lübnan Hizbullah'ını övdüğünden dolayı "terör örgütlerinin sair efradı olmak" yaftasıyla ve gayri hukukî bir yöntemle tutuklanıp 17.5 yıla mahkûm edilmişti. Aydın Koral ise Selam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni sıfatıyla söz konusu gazetede iki yıl içerisinde yazdığı yazılardan dolayı hakkında 26 dava, 18 dosya ile toplam 157 yıl 6 ay hapse mahkûm edilmek istenmişti. Elbette, bu ülkede bir zamanlar gazetecilerin bile terörist muamelesi görmesi bu iki kişi ile sınırlı değil.
Kasıtlı yanlış tanımlamalar böylesi sonuçları doğurmaktaydı. Kısacası bir zamanlar Türkiye'de terörist ve anarşist kavramları kasıtlı olarak farklı kulvarlarda kullanılıyordu. Bu yüzden bir zamanlar Türkiye'de terörün Türkçe karşılığı "anarşi" kelimesi ile teleffuz edilmekteydi. Evet, gazeteciler bile anarşit yaftası yiyordu. Şimdilerde bu kelimenin yerini "terör" sözcüğü almış bulunmaktadır.
Aynı şekilde Arapça kökenli tedhiş sözcüğü de zaman zaman terör anlamında kullanılmaktadır. "Tedhiş" sözcüğü, tıpkı terör gibi "korku salma, yıldırma" anlamlarına gelmektedir.
Asıl olarak "terör" kelimesi Fransızca'da kullanılan "terreur" sözcüğünden Türkçe'ye geçmiş bulunmaktadır. Terör eyleminin ilk kullanıldığı yer 1789 yıllarının Fransa'sıdır. Adına "Rönesans" (Aydınlanma) dedikleri devrimi gerçekleştirmek için sadece Paris caddelerine "giyotin"
yerleştirmediler. Özellikle Makyavelistlere karşı "Jakoben laik" düşünceye sahip olanlar çocuk, kadın ve sivil ayırımı yapmadan bolca terör eyleminde bulundular. Aynı şekilde Ekim-1917 "Bolşevik - Komünizm Devrimi"nde de Çar yanlısı halkı sindirmek için son derece şiddet içerikli terör eylemleri yaptılar.
Sosyolog Ali Bulaç "Çağdaş Kavramlar Ve Düzenler" isimli eserinde bu konuya detaylı bir şeklide değinip, 1789 ve 1917 devrimlerini "kanlı devrim" diye isimlendirdikten sonra, "1979 İran İslâm Devrimi" hakkında ise övgüyle, "teröre bulaşmadan yapılan kansız devrim" nitelemesinde bulunmaktadır.
Zira İslâm, zaman, mekân ve sosyolojik ortam koşulları hazır olduğunda müesses nizam kurma adına topyekûn kalkışmaya izin verse bile asla teröre cevaz vermemektedir. IŞİD, El-Kaide, El-Nusra ve Boko Haram gibi unsurların kullandığı terör yöntemi tamamen Emevî zihniyetinin ürünüdür. Onlara fetva veren tasmalı din tacirleri Emevî ardıllarından başkaları değildir. Emevîlerin günümüzdeki versiyonu Suud kökenli Vehabizm ideolojisidir. Ne yazık ki bunu İslâm adına yaptıkları için Batı toplumlarında İslâmofobi'nin doğup yaygınlaşmasına neden olmuşlardır. Oysa İslâm nezaket ve naiflik adına öylesine yüce erdemler içeren bir din ki, karşısındakine korku ve panik yaşatmamak için ses tonunu yükseltmeyi ve kızgın bakmayı, hatta surat ekşitmeyi bile haram kılmış bir dindir. (Bakınız: Lokman: 19; Abese: 1)
Kısacası terörün menşei, terörün kuluçka kaynağı, başta Fransa olmak üzere Batı'dır. Ve ne yazık ki bunu "devlet terörü" olarak uygulamaktadır. Bugün yapıp ettiği orantısız katliamlarla veya tasmalı piyonlarına yaptırdığı insanlık dışı eylemlerle dünyanın en büyük "terör devleti" Amerika Birleşik Devletleri'nden başkası değildir. Ayrıca onun hempaları Avrupa ülkeleri başta olmak üzere Suudi Arabistan gibi bir takım Arap ülkeleridir. Bildiğiniz üzere Suudi Arabistan ABD'nin ve Siyonist çetenin buyruğu üzerine yedeğine aldığı 8 Arap ülkesi ile 8 yıldan beri mazlum Yemen halkını bombalıyor. Bu yapılan insanlık dışı saldırganlık terörün dik alâsı olmaktadır...
Ayrıca bu satırlarda Siyonist terör örgütlerini de es geçmiş olmayalım. 1917 Balfour Deklarasyonu'ndan bu yana ilk zamanlar İngilizlerin, sonrasında ABD'nin silahlandırdığı Siyonist çetelerin Filistin topraklarında başlattıkları terör eylemleri 31 yıl sürmüştü. Haganah, Irgun ve Stern Siyonist terör örgütleri İngilizlerin desteği ile her Allah'ın günü kutsal Filistin topraklarımızda katliam yaptılar. 14 Mayıs 1948 yılına gelindiğinde Birleşmiş Milletler'in Siyonist çeteyi devlet olarak ilân ettiği ilk günden itibaren yine işgal ve katliamlarını aralıksız bir şekilde sürdürdüler. Siyonist terör gruplarından Haganah, Irgun ve Stern çete liderleri bu sefer (BM nezdinde) cumhurbaşkanı ve başbakan sıfatı ile yine kaldıkları yerden terör eylemlerine, yine işgal ve katliamlarına devam ettiler. Ve o gün bugündür kesintisiz bir şekilde Filistin halkına yönelik katliam yapmaya, Filistin halkının evlerini yıkıp, zeytin bahçelerini işgal ve talana devam etmektedirler. Bütün dünyanın gözü önünde bu yapılmakta olan "vahşet ve canavarlık eylemleri" zamana yayılmış "sistematik soykırım"dan ve terörün dik alâsından başka bir şey değildir.
Siyonist çetenin yaptığından daha büyük bir terör eylemi olabilir mi? Biz Müslümanlar Siyonist çeteyi devlet olarak tanımlamadığımız için onu "devlet terörü" kapsamında değil direkt terör örgütü olarak görüyoruz...
Bildiğiniz üzere, hükûmetlere veya kuruluşlara göre değişmekle birlikte, terör uygulayan çeşitli organize gruplara terör örgütü; terör uygulayan şahıslara ise terörist denilmektedir. Gücünü ve yetkilerini bu yönde kullanan devletler de "devlet terörü" kapsamında, savaş suçları ya da insan hakları ihlalleri nedeniyle bu kavramla tanımlanabilmektedir. Bazı iktidarlar bu cürmü işlemiş olduğundan dolayı "devlet terörü" tanımlamasına muhatap olmaktadır. Bir başka işleyiş şekli ise, bizzat bazı devletler kendi mülkî organlarını direkt kullanmayıp oluşturdukları yarı resmî gruplara yaptırdıkları şiddet eylemleri de "devlet destekli terör" olarak tanımlanmaktadır. Bazı devletlerin yönetim şekillerindeki ideolojik değişiklikleri halka kabullendirip kanıksatmak için asimile politikalarını şiddete varan eylemlerle uygulamalarına "terör" tanımı yapılması yerinde bir durumdur. Zira yönetim altında bulundurulan halkın aidiyet değerleriyle tenakuz/tezat oluşturan resmî ideolojinin tahkim edilmesi adına nice mazlum insanlara hunharca zulümler yapılmaktadır. Örneğin daha açık bir ifadeyle, laik rejimi tahkim etmek için oluşturulan seyyar "İstiklâl Mahkemeleri" adı altında "Şapka Ve Kılık-Kıyafet Yasası"na muhalefet edenlere karşı idam ve infaz mangaları kurulmıştu. Nice mazlum insan Anadolu'nun çeşitli şehirlerinde kurulan bu seyyar mahkemeler tarafından acımasızca idam edildi. Kurucu irade bununla da yetinmeyip "Hamidiye Kruvazörü" ile Rize halkını bombalatmıştı. Bu yapılanlar da "devlet terörü"nden başka bir şey değildi. Konumuz elbette bu değil. Türkiye'de özellikle son 40 küsur yıldan beri kendilerini Kürt halkının temsilcisi olduğunu iddia eden sol tandanslı bir grubun belirli aralıklarla suçsuz/masum insanlara yönelik yapmış oldukları terör eylemlerinden dolayı bu satırları yazma ihtiyacı hissettik. Bildiğiniz üzere kısa süre önce, yani 13 Kasım 2022 tarihinde İstanbul - İstiklâl Caddesi'nde zaman ayarlı TNT bombasının patlatılmasıyla gerçekleştirilen terör eyleminde 6 vatandaşımız yaşamını yitirmiş 81 vatandaşımız ise yaralanmıştı. Öncelikle şunu belirtmiş olalım ki, hangi gerekçe ile yapılmış olursa olsun bu terör eylemi insanlık dışı vahşet örneği olarak tarifi imkânsız büyüklükte bir suçtur/cürümdür.
Böylesine vahşet içerikli eylemin hiçbir şekilde meşruiyeti olamaz. Bu en vahşiyane vandallıktır. Siz ideolojik olarak veya aidiyet değerlerinize tezat teşkil ettiği için rejime muhalif olabilirsiniz, fakat sizin zihinsel kodlarınıza işlenmiş "karşı duruş" adına sergileyeceğiniz her türlü muhalif tavrın insaniyet açısından erdemli ve onurlu bir karşılığı olmalı. En alçakça, en kahpece bir eylem gerçekleştireceksiniz ve bunu "etnik kökenimizin otonom özgürlüğü için yaptık" (biji azadi) diyeceksiniz. Böylesi bir hak arama yönteminin insanî açıdan, etik ve ahlâk açısından bir karşılığı olamaz. Evet, hak-hukuk aramak yerine göre kutsal bir ödevdir, fakat bunu insanî perspektif kapsamında, hiç kimseye, zinhar hiçbir canlıya zarar vermeden yapmak gerekmektedir. Bu yöntemle halkı belki korkutabilirsiniz fakat devleti korkutamazsınız, hele karşınızda ırkî temellere dayalı alt yapısı ile temayüz etmiş/faşizan kodları olan ceberut devlet varsa ona geri adım attıramazsınız. Velev ki bu yöntemle, yani nice masum cana kıyarak devlete geri adım artırmış olsanız bile siz "katliam yapmış olan katil" yaftasıyla kendi grubunuza ve etnik kökenli halkınıza meşru bir özgürlük vermiş olmayacaksınız. Teröre bulaşmak, ait olduğunuz grubun sicilini bozmak demektir. Sicili bozuk bir yapının meşruiyeti olamaz. Bu bilinmeli. Nice muhalif gruplar var ki, nice direniş cephesi erleri var ki, asla şiddete ve teröre bulaşmamaktadırlar. Devlet sırf muhalif oldukları için bu grupları da "terör" damgası ile yaftalıyabilmektedir. Oysa şu hususu belirtmiş olalım ki, teröre ve herhangi bir şiddet eylemine bulaşmamış olan muhalif grup veya direniş cephesinin bir neferi asla terörist kapsamında değerlendirilmemelidir.
Ne yazık ki bu ülkede, özellikle 28 Şubat sürecinde gücü elinden bulunduran omuzu demirli muktedir zümre ve onlara tasmalı piyonluk yapan medya, laik rejime muhalif olan her grubu ve her direniş hareketini "terörizm" ile etiketlemişti. Elbette terör eylemini yapan, yakan, yıkan, insanların canına kıyan her kişi teröristtir. Masum insanlara yönelik bir eylem olması hasebiyle terörün asla mazereti olamaz. Bakınız, terör eylemi genellikle çocuk, kadın, sivil ayırımı yapmadan masum insanları kurban seçmektedir. Bundan büyük suç olabilir mi. Bunların maksadı karşı çıktıkları rejimden öte orada yaşayan sivil halk arasında ileri boyutlarda dehşet, korku, panik ve kaos ortamı oluşturulmak.
Şu hakikati de ifade etmiş olalım ki, büyük şeytan ABD için, İslâm coğrafyasında bölücü faaliyetlerde bulunan her etnik kökenli farklı grup veya şiddete meyyâl dinî cemaat kullanışa elverişli olmaları hasebiyle "tercih edilen piyon müttefik" olarak görülür.
Kısacası ABD, terörü ve kendi yetiştirdiği teröristleri kullanmakta oldukça mahirdir. Ve bu işi aleni bir şekilde yapmakta bir sakınca ve bir behis görmemektedir.
Bakınız İstanbul - İstiklâl Caddesi'nde vuku bulan terör eyleminin hemen akabinde İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu yaptığı beyanatta terörün adresi olarak ABD'yi işaret etti. Zira ABD Suriye'nin kuzeyine konuşlandırdığı askerî birimleriyle orada yuvalanmış olan terör örgütlerine 50 bin TIR dolusu silahı vermekle yetinmeyip orada mobil askerî enstitü kurup devşirdiği ve piyon olarak kullandığı teröristlere başta TNT patlayıcı bomba eğitimine kadar her türlü eylemlerde bulunabilecek yetenekte elemanlar yetiştiriyor.
Sonuç olarak ifade edecek olursak, asıl terörist ve terörist elebaşısı ABD'dir. Bu böyle biline... Merhum İmâm Humeynî diyor ki: "Ayağınıza taş değse bunu Amerika'dan bilin."