Daha önce, "Adına Sigara Denilen Zıkkım" isimli bir makale yazmıştım. Yazılı Medya ve bazı haber portallarında yayınlanmıştı. Üzülerek ifade etmiş olalım ki, bu yazdıklarımızın tesirini en azından yakın çevremizde görmeliydik, fakat görmedik.
Bir ata sözünde geçtiği üzere, "Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır." Maatteessüf ki, şu zıkkım sigara konusunda bizim bazı dostlarımız nezdinde bir fincan kahve kadar hatırımız yokmuş meğer. Buna istinaden ve bir dostumun teşvikiyle, farklı boyutlarda ve tekrar uyarı mahiyetinde yazma ihtiyacı hissettim. Belki hüccet olur.. Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki: "Nasihat mü'mine yarar sağlar." Bu zıkkıma müptelâ olan dostlarıma inşAllah bu nasihatim yarar sağlar. Bakınız, çok açık bir şekilde ifade etmiş olayım ki, biz Kûr'ân'a inanan Müslümanlar bütün uyarı niteliğindeki ayetlere karşı dikkatli ve hassas olmamız gerektiği gibi Zilzâl Sûresi'nin 7 ve 8'nci ayetlerinde belirtildiği üzere dünyada iken zerre kadar iyilikle zerre kadar kötülüğün hesabını mahşer günü vereceğimizin bilincinde olmak zorundayız. Peki "zerre" sözcüğü ne anlama gelmektedir? Lûgata baktığımızda bu sözcük iki anlam olarak karşımıza çıkmaktadır: 1- Çok ufacık parçacık. 2- Molekül. "Zerre" kelimesi Türkçe'de de kullanılmaktadır. "En ufak - en küçük" anlamında ifade edilmektedir. Lûgatta "molekül" olarak ifade edilmesi ister istemez sigara dumanındaki molekülleri aklımıza getirmiş oldu. Bu moleküllerin sigara dumanındaki karşılığı "partikül"dür. Partikül, "Havada asılı katı veya sıvı maddelerin mikroskobik parçacıkları olup en tehlikeli hava kirliliğidir. Bu partiküllerin zararı sadece içene değil, sadece pasif içici olarak yanında bulunana da değil, duman olarak havaya salımından dolayı doğaya, tabiata, tüm canlılara ve gelecek kuşakların da hakkı olan atmosferdeki oksijenin deforme olup ozon tabakasının delinmesine kadar geniş kapsamlı bir tahribata sebebiyet verilmektedir. Bu vecihle Zilâl Sûresi'nde belirtildiği üzere mahşer günü bu cürmü işleyenlerden başta bedendeki azalar olmak üzere (Fussilet: 20), her canlı ve tabiat aleminde her bitki şikâyetçi olacaktır. Bilmem anlatabildik mi? Bu işin şakası yok. İvedilikle bu zıkkım terk edilmeli. İmâm Ali diyor ki: "Kendi değerini bilmeyen helâk olur." Biz kendi bedenimizin değerini bilmek zorundayız.
Rabbimiz biz insanoğluna yaradılış gayemize mütenasip değer vermiş ve bizi "eşref-i mahlûk" (diğer canlılar nezdinde ayrıcalıklı kılarak, mahlûkat içerisinde eşref insan - şerefli insan) olarak yaratmış. Allah Teâlâ şerefli olarak yarattığı kulunun her daim iyi bir algoritma üzere olmasını ve dünya hayatındaki destinasyonunu (gideceği yeri) bu şekilde tamamlamasını ister. İnsanın dünya hayatındaki yol haritası ontolojik olarak temizlik - hijyen üzere olmayı zorunlu kılar. İnsan her şeyden önce Rabbi ile, kendisi ile, kendi dışındaki insanlarla, tabiat ve eşya ile insicam içerisinde olmalıdır. Bu insicam ise Allah Teâlâ nezdinde temiz - hijyenik olmayı zorunlu kılar. Böylesine kudsî misyona ise sigara tenakuz oluşturur. Çünkü sigara doğası gereği necistir, pistir, insanın sadece ciğerlerini kirletmez, onun kirlettiği sadece yanındaki pasif içiciler de değildir. O partikül salınımı ile tabiatı, doğayı, havayı kirletir. Ozon tabakasını tahrip ettiği gibi insan hücrelerini mahveder ve mutasyona sebebiyet verir. Bilimsel olarak tespit edildiğine göre sigara bağımlısı birinin üç nesline kadar mutasyon tahribatı devam eder. Bu durum bizim aklımıza Bakara Sûresi'nin 30'ncu âyetini getirmektedir. Bildiğiniz üzere bu âyette bozgunculuktan söz edilmektedir. Sigara içen kişi bozgunculuğa kendi bedeninden başlayıp üç kuşak nesline, çevresindeki insanlara, tabiata ve salgıladığı kanserojen içerikli partiküllerle ozon tabakasına varasıya dek tahribatta/bozgunculukta bulunmaktadır. İnsanın yaradılış gayesi, Yüce Rabbe kulluk sunması, Yüce Rabbin buyruklarına göre bir hayat yaşamasıdır. İnsanın sınavı budur. "Ben insanları da cinleri de bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zariyât: 56) Çok açık bir şekilde ifade edecek olursak, kulluk için bize verilen zaman süreci içerisinde biz Allah Teâlâ'nın rızası dışında işlerle iştigal olursak kulluk misyonunu ihlâllerle/ihanetle geçirmiş oluruz. Allah Teâlâ'nın rızası dışında her davranış kulluk misyonunu ihlâl ve ihanettir.
Allah Teâlâ Asr Sûresi'de insanların hüsran içerisinde oldukları ancak imân edip sâlih amel işleyenlerin müstesna olduğunu bildirmekte. Biz de bu ayetten yola çıkarak sigara içmek sâlih amel işlemenin kapsamına girer mi diye sormuş olalım? "Mümkün değil" dediğiniz duyar gibiyim! Allah Teâlâ Tevbe Sûresi'nin 108'nci âyeti ile Bakara Sûresi'nin 222'nci âyetinde arınanları, temiz ve hijeniğe dikkat edenleri sevdiğini bildirmektedir. Sigara içen kişi bu ayetlerin hilâfına bir davranış sergilemiş olmuyor mu? Sigara içmek, zehirlenmek boyutunda kirlenmeye ve zehir boyutundaki kanserojen içerikli partiküllerle bedenini kirletmeye sebep olmak değil midir? Kulluk bağlamında Allah Teâlâ'ya verdiğimiz söze sadakatla bağlı olmak için günahın her türünden ivedilikle uzak durmak zorundayız. "İşte efendim nefsime uyup sigaranın bağımlısı olmuşum bir kere, şimdi de kurtulamıyorum" demek mazeret değildir. Zira bırakanlar nasıl bırakıyor? Demek ki, bırakılıyor. Şu hâlde bırakmamak mazeret değil. Uyuşturucu kullanan bırakıyorsa sigara da bırakılır.
Bakınız, Al-i İmrân Sûresi'nin 148'nci âyetinde buyrulduğu üzere, "Allah iyi iş yapanları sever." Bu ayete mefhumu muhalifinden baktığımızda, "Allah kötü iş yapanları sevmez." metaforu karşımıza çıkmaktadır. Şimdi çok basit bir soru sormuş olalım: Sigara içmek iyi iş yapmak mıdır, kötü iş yapmak mıdır? Olay bu kadar açık ve net. Eğer "kötü iş" ise tevbe edip ivedilikle bu zıkkımdan uzak durmak gerekmez mi?
Evet, sigara öylesine kötü, öylesine meret bir şey ki, dumanında binlerce çeşit kanserojen içerikli partikül barındırıyor. Sigara insan bedenindeki hayatî aktivitenin menşei olan amino asitlerine varasıya kadar her bir hücrenin potansiyel düşmanı ve katilidir. Sigara, insanın biyolojik yaşamını sürdürmede hayatî öneme haiz hücrelere karşı orantısız bir saldırı savaşıyla korkunç tahribatlar yapmaktadır. Ancak bu durum sadece mikroskopik ortamda gözlenebildiği için meselenin vehameti pek idrak edilmemektedir. Zamanla tahribatlar bedeni sarsmaya başladığında adeta iş işten geçmiş olmaktadır. Tıp uzmanlarının ifadesiyle, "Sigara içmek zamana yayılmış intihardır." Bu durum ömrün en az 10 yıl kısalması demektir. Bir de işin içerisine kangren olup ayaklar kesilince sakat yaşamak var. Bundan ötesi var mı? Bundan daha büyük ürkütücü tehlike var mı? Çevrenizde sigaradan dolayı kangren olup ayakları kesilmiş vaziyette yaşayan ve yakınlarına eziyet veren/yük olan insanlara tanık olmuşsunuzdur. (Aslında bu mesele ayrı bir başlık altında müstakilen işlenmelidir.) Sigara içen ile içmeyen arasında sağlıklı yaşam kalitesi bakımından uçurumla ifade edilecek fark var.
Sigaranın zararlı etkisi üç kuşağa kadar insan genine sirayet ettiğini belirtmiştik. Ayrıca buna ek olarak sigara içen bir bayanın sadece hamilelik dönemi değil, hamilelik öncesinde bedene giren nikotin rahim içersindeki hamileliğe elverişli dokuyu tahrip etmektedir. Uzmanlar çoğu kadının bu yüzden hamile kalamadığını veya düşük yaptığını belirtmektedir. Tüp bebek derdi ve telaşına giren bayanların çoğu an itibariyle içmiyor olsa da geçmişinde sigara içtikleri ortaya çıkmaktadır. Sigara içen erkeklerde ise sperm sayısı azalmaktadır. Yine tıbbın tespitine göre sigara içen ebeveynlerin çocuklarında IQ düşüklüğü görülmektedir. Kısacası nikotin kromozomlardaki genleri tahrip etmektedir. Bu sadece IQ düşüklüğüne değil, özürlü doğumlara da sebebiyet vermektedir. Sigara içerek böyle bir riske girmek sadece ihmalkârlıkla izah edilemez. Görüldüğü gibi sigara zehirdir, hem de kimyasal zehirdir.
Bildiğiniz üzere sigara paketlerinin üzerine boğaz ve akciğer kanserinden tutun hamile kadınlara kadar yan etkisinden söz eden spot yazılar konulmakta ve paketin üzerinde "Sigara Öldürür" yazmaktadır. Peki bütün bunlar yazılıp uyarılarda bulunmak yerine, devlet politikası olarak neden sigaradan kurtulmanın köklü çözümüne gidilmemektedir? Singapur ve İrlanda gibi bazı ülkeler üretim ve satışına son verme girişiminde bulunduğuna tanık olmaktayız. Darısı bizim memleketimize. Aslında bütün dünyada üretim ve tüketimi sonlandırılmalı. Bakınız, biz gökyüzüne baktığımızda masmavi bir sonsuzluğu görüyoruz, işte bu konuda büyük bir yanılsama içerisindeyiz. Evet, gökyüzüne baktığımızda masmavi bir sonsuzluğu görüyoruz bu doğru, ancak bizim oksijenli yaşam alanımız maksimum 5500 metre. Bunun ötesinde yeterli oksijen yok. 5500 metrenin üzeri ölüm bölgesi olarak isimlendiriliyor. Oksijen maskeleriyle bile bunun üzeri bir rakımda uzun süre yaşam mümkün değildir. Kısacası bir nevi "sera içi" yaşamımız var ve biz bunun farkında değiliz. Sınırlı olan bu oksijen ormanlarımız sayesinde fotosentez ile çoğalmakla birlikte insanoğlunun tahribatıdan dolayı yeterli olmamaktadır. Karbondioksit ve karbonmonoksit etkisi her geçen gün çoğalmaktadır. Karbonmonoksitin diğer ismi "sessiz katil"dir. İçim esnasında içici dumandan % 10-15 karbondioksit, % 1-2 karbonmonoksit, metil alkol vb. maddeler almaktadır.
"Yok canım, sigaranın alkolle ne işi var?" diyenlerinizi duyar gibiyim. Bunu biz demiyoruz, bilim söylüyor. Sigaranın insan beyninde uyuşturucu etkisi var. Sigara bağımlısı asabileşince neden hemen sigara yakar? Çünkü beyni mayışır ve sakinleşir. Ancak sakinleşmenin başka yöntemleri de var. Sigara içmek için bu mazeret olmamalı. Bir kere sigara bağımlısı sinirlerine mukayyet olma noktasında kısır bir döngü içerisindedir. Nasıl alkol kişiyi duygularına mukayyet olamama durumuna sokuyorsa, sigara bağımlısında da aynı durum söz konusu. Sigara içerek asabi bir moda giriyor ve sigara içerek o moddan kurtuluyor. Çözüm ve çare bu değil, çünkü zararı çok büyük.
Bakınız, sigaranın zararları bütün bileşenleriyle geniş bir perspektiften analiz edilecek olursa tabiatta yaşayan börtü böcekten tutun her canlıya ve bitki örtüsüne uzanan tahrip edici etkisi var. Çiçekler bile bu negatif etkiden nasibini almaktadır. Dünyamızda bugüne kadar atılan sigara izmaritinden dolayı çıkan orman yangınlarının çetelesi tutulup istatistiği yapılsa korkunç bir manzara ile karşılaşmış oluruz. Ve bu orman yangınlarında nice canlılar yanarak acılar içerisinde can vermektedir. Bu üzücü olaylarda ozon tabakası da büyük zarar görmektedir. Bu tahribatın telafi edilmesi için fotosentez de yeterli olmamaktadır. Kısacası sigara ile çok yönlü bir şekilde doğanın dengesi, insicamı, yaşama elverişliliği tahrip edilmektedir. Allah Teâlâ yeryüzünü yaşamaya elverişli kılmış ve insanoğlunu uyarmaktadır: "Yeryüzü yaşamaya elverişli kılınmışken orada bozgunculuk yapmayın." (A'râf: 56)
Allah Teâlâ kendi irade ve takdiriyle yaratıp yaşamaya elverişli kıldığı yeryüzünde sigarayı bozgun için vesile kılmak Allah Teâlâ'nın irade ve takdirine başkaldırı olmaktadır. Tabiatta mikro âlemden makro âleme kadar her alanda ekolojik ve ontolojik olarak mükemmel bir "gleichgewicht" (denge) ve insicam bulunmaktadır. Bu ekolojik dengeyi kimsenin tahrip etme hakkı yoktur...
Şunu açık bir şekilde ifade etmiş olalım ki "sinsi zehir" olarak sigara bozgunculuk cenahında etkin bir güce sahiptir. Müslümanlar olarak Allah Teâlâ'nın uyarılarını hiçbir şekilde göz ardı edemeyiz. Bakınız, Hıristiyanlığın bir mezhebi olan Yehova Şahitleri ekolünde sigara içmek zinhar haramdır ve kebahir günahtır. İçen tespit edilirse "aforoz" edilmektedir. Adamlar işi bu kadar sıkı tutuyor. Biz Müslümanlar ise bilimsel zararları henüz tespit edilmeden, yani geçmiş zaman diliminde sadece boş ve faydasız olduğu zannı ile "mekruh" fetvaları verilmiş. "Mü'minler o kimselerdir ki, boş ve faydasız işlerle iştigal etmezler." (Mü'minûn: 3) Oysa bu ayetten bile yola çıkacak olursak sigaranın mekruh değil, haram olduğuna kanaat ederiz.
Artık günümüzde çok yönlü ölümcül zararları keşf edildiği için "haram" fetvasını veren hocaefendiler çoğunlukta. Ancak maatteessüf ki bu fetvaları dikkate alan çok azınlıkta.
Rabbimiz buyuruyor ki: "İsraf edenler şeytanın kardeşleridir." (İsra: 27)
Bakınız, önemine binaen tekrar edecek olursak sigara içen kişi kendi bedenine zarar vermekle, kendi bedenini hoyratça kullanıp israf etmekle kendisine ihanet etmektedir, ayrıca bedeni Allah Teâlâ'nın emaneti olduğu için, Allah Teâlâ'ya ihanet etmektedir. Öte yandan tabiat ve atmosfere zarar verdiği için çevreye ve ekolojik dengeye ihanet etmektedir. Belki farkında değiller ama bu durum gayretullaha dokunmaktadır. Sigara içenler Allah Teâlâ'nın hoşnutsuzluğuna sebebiyet vermektedirler. Bir de olayın üstteki âyete taalluk eden maddî israf boyutu var. Bazıları bunu hesap ederek ömür boyu içildiğinde üç daire parasının çöpe atıldığı söylenmektedir.
Sonuç olarak, Müslüman birey her şeyden önce yaradılış misyonu ile mütenasip bir hayat yaşarken sağlıklı, dinamik ve aktif olmak zorundadır. Müslüman bireye miskinlik, tembellik, hastalıklı ruh hâli içerisinde yaşamak asla yakışmaz ve uygun değildir. Sigara içen kişi ister bayan olsun ister erkek güç kaybı içerisindedir, her işte eringendir, bir iş yapmaya kalksa nefes nefese kalır, yokuş çıkacak veya yük taşıyacak olsa takati kesilir. Hiçbir işte verimli olamaz. Sportif aktivitede bulunacak olsa yarı yolda abandone olur, havlu atar. Kısacası Müslüman birey Allah Teâlâ'nın rızasına uygun bir hayat yaşama niyetinde ise bunun ön koşulu sağlığını tehdit eden her türlü alışkanlıktan uzak durması ve dinamik bir beden yapısıyla aktif ve güçlü olmasıdır. Bakınız, Allah Resulü ne buyuruyor: “Kuvvetli mümin, zayıf/güçsüz müminden daha iyi, daha üstün ve Allah’a daha sevimlidir.” (Müslim, Kader, 34; İbn Mace, Zühd, 4168)
Sigara zayıf ve güçsüz kılar, hastalıklı hâle büründürür. Böyle bir durumda asker olduğunuzu ve hatta düşmana karşı savaştığınızı düşünün! Dirayet ve mukavemetinizi yitirir, bir varlık gösteremezsiniz. Asker olmak efor ister, güç ister. Sigara içen asker atik, seri ve çevik olamaz. Bazı askerî birimlerde sigara içen askerler geri hizmete verilmektedir. Bu sebeple geri hizmete gönderilen asker psikolojik yıkım yaşar. Bu durum onun için aşağılanmadır, zillettir. Bakınız, Hekîm ve Şair Abdülhak Molla'nın yaklaşık iki asır öncesinde söylediği şu cümle bize neyi anlatıyor? "Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz-ü felâh; hazır ol cenge eğer ister isen sulh-ü salâh." Anlamı: "Bütün devletler şu ibretlik atasözüne uyarak zafer ve selamete ererler: 'Eğer barış ve huzur istiyorsan her daim savaşa hazır olmalısın." Evet, barış ve huzur istiyorsak, güçlü, dinamik ve cenge hazır olmalıyız. Bunun ön şartı muharebe yeteneği ile birlikte sigaradan kattiyetle uzak durmaktır. Her şeyden önce muharebe içerisinde olmasak da hayat savaşımı içerisindeyiz. Bu bile bize sağlığımızın düşmanı olan sigaradan uzak durmamızı gerektirir. Hülasa, her şeyden önce Rabbimizin rızası hilafına olan alışkanlık ve tiryakiliklerden uzak durmalıyız... Vesselâm.
Not: Bu makalemde teşvik ve önerileriyle bana katkı sunan sevgili dostum ve "hâlimden anlayan adam," kıymetli arkadaşım Erdoğan Yılmaz'a hassaten teşekkürlerimi sunuyorum.