Kovid-19 pandemisi ile birlikte, "yeni bir çağ başlıyor," "hiçbir şey eskisi gibi olmayacak," "dijital çağa geçiyoruz," "çipli yaşam başlıyor" türünden söylemleri sıklıkla duyar olduk. Teknolojik gelişim hayatın kolaylaştırması adına elbette güzel bir şey. Fakat bu imkânlar kötü ve ard niyetli kişilerin elinde olursa insanlığın hayrına değil, tam tersi hem insanların, hem içerisinde bulunduğumuz tabiat âleminin aleyhine olur. Özellikle "dijital çağ başlıyor," "çipli yaşama geçiyoruz" sözleri bir yönüyle heyecan verici. Ama düşünen insanların çoğu bu gelişmelerin getirisi ve götürüsü ne olacak?" diye endişelenmiyor değiller.
Evet; baş döndürücü şekilde teknolojik gelişmelerin yaşandığı bir zaman diliminden geçiyoruz. İletişim aygıtlarının ve ulaşım imkânlarının bu denli yaygınlık kazanması dünyamızı adeta küçük bir köye dönüştürdü. Dünyanın öbür ucunda yaşanan bir hadiseye anında vakıf oluyoruz.
Öte yandan, MOBESE kameraları ile adeta hayatımız kontrol altında. Özellikle emniyet birimlerine hizmet veren MOBESE kameralarının kurulu olduğu yerlerde insanların nereye gittiğini, kimlerle görüştüğünü, nereye girip çıktığını gözlemleyebiliyorlar. Bugün var mı bilmiyoruz, fakat FETÖ'nün etkin olduğu dönemde çok yaygın bir şekilde telefonların dinlendiğini biliyoruz. Hatta, medya sektöründe çalışıyor olmamız hasebiyle bizzat bizi de dinlemişlerdi. 15 Temmuz'dan sonra emniyete çağırdılar, tapeleri gösterdiler, biz de o süreçte bizi haksız yere dinleyenlerden müşteki (davacı) olmuştuk. Kreminal işler için istisnalar olabilir düşüncesindeyiz. Yine de insan temel hak ve özgürlükleri bağlamında ne kadar etik olur onu bilemeyiz. Mahremiyetin araştırılmasına ilişkin tecessüste bulunmak zaten dinen haram. Fakat bu durum tecessüsün ne kadar kapsamındadır onu ilim erbabı âlimlerimiz bilmek durumunda.
Edindiğimiz bilgiye göre deri altına "biyo uyumlu bant çip" mi takılsın, yoksa damardan "nano çip" mi enjekte edilsin? Bu tartışılıyor. Bu işe başta İsveç olmak üzere birçok Avrupa ülkesi bodoslama dalmış vaziyette. Elbette bu işin pazarlaması ve reklamı da iyi yapılmaktadır. Efendim, sağlık takip kontrolünden tutun, vücudun ihtiyacı olan protein ve vitaminlerin günlük gereksinime göre gıda tüketim listesi, USB veri depolama, banka kartı hafızası, ev, ofis, araç anahtarı vazifesinden, nerede olduğunuzu, konumunuzu, nerelere gidip geldiğinizi, anlık haber bildirimleri, yaşam koçluğu, kişisel gelişim ve kariyer oluşturmada rehberlik hizmeti, DNA ve hormonal bilgilere kadar birçok alanda hizmet sunmuş olacak. Buraya kadar kaydettiklerimiz hayatın kolaylaltırılmasına ilişkin her insana cazip gelebilir. (Bunların bir kısmı zaten telefonlarımızda var.)
Ancak iş bununla bitmiyor. Bu işin kompradorlarına veya bir merkez üsse her türlü mahrem bilgileriniz aktarılacak. Bu merkez üs muhtemelen ABD olacak. Nitekim ABD ürünü olan telefonlarda da bu tür özellik olduğu söyleniyor. Demek bunu daha stabil hâle getirmek istiyorlar. Bir kesim ise bu çiplerin, insanların vatandaşı oldukları ülkelerin emniyet birimlerinin kontrolünde olacağını söylemektedirler. Kısacası çip vasıtasıyla insanların günlük yaşamları kontrol altında tutulmuş olacak.
Öyle ki, insana takılan çiple anlık tutum, davranış ve sözlü diyalog üzerinden sicil kontrolü yapılarak insanlara puan verilmesi düşünülüyor. Bu aslında pozitif görülen bir husus. Özellikle nefsin dizginlenmesine ve nezaket kuralları disiplinine ilişkin tam bir otokontrol mekanizması oluşturulmuş olur. Birçok akademisyen ve bilim insanının görüşüne göre sosyal uyumluluk ve toplum insicamı için adeta bu bir gerekliliktir. Özellikle şiddete teşne insanları dizginlemede etkin bir uygulama şekli olarak görülebilir. Fakat yukarıda da söz konusu ettiğimiz gibi, çipin ilintili olduğu kontrol merkezi ABD veya herhangi bir Batılı ülke ile organik bağı olmamalı. Bu topraklarda ABD üssü olduğu süre çipli yaşama geçiş tamamen risk içermektedir. Elimizde dışa bağımlı teknoloji var. Kullandığımız telefonlara dahi müdahale edebiliyorlarsa kendilerinden alacağımız çiplere istedikleri zaman ulaşabilecekleri veri koordinatları yerleştirmeyecekleri ne malûm!
Biz Müslüman ülkeler olarak öncelikle bağımsızlığımıza kavuşup evrensel birlikteliğimizi tesis edersek ve dışa bağımlı olmadan öz imkânlarımızla teknolojik gelişmeler elde edersek ve insanlarımız da öz güvene kavuşurlarsa neden çipli yaşama geçilmesin ki?
Olaya bir de şu zaviyeden baksak: İlâhî huzurda bizim her anımız, her hâlimiz zaten murakabe altında. Söz ve fiillerimiz ilâhî kameralar tarafından kayıt altına alınıyor. Kiramen kâtibin melekleri bizim hayatımızın her anını, her söz ve her davranışımızı not alıp kaydediyorlar.
"İnsanı biz yarattık ve elbette içinden geçenleri (nefsinin ona neler fısıldadığını) biliriz; sağında solunda oturmuş iki kaydedici melek (yaptığını) alıp kaydederken biz ona şah damarından daha yakınız. O bir söz söylemeyi versin ki yanında çok dikkatli bir gözetleyici ve kaydedici olmasın!" (Kâf: 16-18) İnsanın dünya yaşamındaki hâli bu! İnsan her daim Allah'ın ve kaydedici meleklerin huzurunda rikkat hâlinde olması gerekirken gaflete düşüp nice günahlara dalmaktadır. Çip bu yönüyle, yani takviye anlamında insanda otokontrol mekanizmasını geliştireceği kanaatindeyiz. Çip insana bir uyarıdır. Adeta şu denilmektedir: "Bak arkadaş, seni zaten Rabbin ve melekler görüyor, ama sen nefsine uyup Allah'tan utanmıyorsan bari kullardan utan. Sosyal hayat içerisinde insanlara, canlılara ve tabiata karşı saygılı ol, yanlış yaparak puan kaybetme, onurlu ve erdemli davranışlar sergile ki, insanlar nezdinde puanın ve itibarın artsın!" Kısacası İslâm toplumunda çip böyle bir misyon da yüklenmiş olur. Çipli hayatta suç oranı düşer kanaatindeyiz. Batılılar için şöyle bir tabir kullanılır: Kanunlardan korktukları kadar Allah'tan korkmuyorlar. Bizim toplumumuzda yaşanan ahlâkî erozyondan dolayı ortalık Allah'tan korkmayanlarla dolu. Allah'tan korksalar bunca kötülükleri yapabilirler mi? Bir de mevcut yasaların caydırıcı olmayışı kötülüklere zemin hazırlıyor. Demek ki, iş sadece çiple de bitmiyor. Merhum Erbakan Hocamız kırk küsür yıllık siyasî hayatı boyunca kullandığı üç sloganın ilki, "önce ahlâk ve maneviyat" idi. Ders müfredatları bu temel ilke ile şekillendirilmeli. Her meslek eğitiminin temelini bu ilke belirlemeli. İkinci slogan ise, "adil düzen"di. Anayasal düzen ivedilikle Allah Teâlâ'nın evrensel yasalarına mütenasip bir şekilde düzenlenmeli. Zira bir alana ağırlık verip diğer alanları ihmal etmek bütünlüğü ihlâl etmektir. İslâmî hayatı bir bütün olarak yaşamak ödevindeyiz. Böyle olursa çip gibi yeniliklere açık olmanın hiçbir mahsuru yoktur kanaatindeyiz. Çip insanın ontolojik yapısına uygun kullanılırsa, hem hayatı kolaylaştırır hem (nefs tezkiyesine ilişkin) otokontrol mekanizması olarak insanın erdem ve takvasını arttırır. Yukarıda ön koşullardan da söz etmiş olduk, şu hâlde ek olarak ve uyarı mahiyetinde şunu da ifade etmiş olalım: Sicili bozuk insanlara elektronik kelepçe gibi zorunlu olarak çip takılmalı. Yine, fiziki olarak, yani yaşıyla başıyla ergen olduğu görülen fakat hâl ve hareketleriyle, sosyal ilişkilerde nobran ve şiddete teşne tutumlarıyla mümeyyiz olmadıkları görülen insanlara da çip takılmalı. Ayrıca şunu da belirtmiş olalım ki, ahlâkî savrulmaların yoğun bir şekilde yaşandığı, aldatma, ihanet, aile faciası, cinayetlerin ve boşanma hadiselerinin sıklıkla vuku bulduğu günümüzde çip adeta bir gereksinim olarak karşımıza çıkmaktadır. Elbette ki, tıyneti bozuk insanlar bir şekilde yolunu bulup yapacağını yapacaktır. Ancak çipin birçok kötülüğe engel olma potansiyeli vardır.
Günümüzde birçok aile güvenlik endişesiyle çocuklarına çip vazifesi gören bileklik (GPD - çipies saat) takmaktadır. Bu konuda çipin kullanımı daha rahat olacağı kanaatindeyiz. Kötü niyetli kişiler çipies saati çocuğun kolundan almış olsa çocuğunuzun nerede olduğunu tespit etmeniz mümkün olmaz. Her hâlükârda nano çip hayatımıza pozitif etki edecek, yaşamı kolaylaştıracak, hayatımızı güvence altına alacak ve takvamızı arttıracak öneme sahip bir aygıt olduğu anlaşılmaktadır. Elbette ön şart olarak, İslâm dışı kurumların kontrolünde olmamak koşulu ile. Çünkü çipin ilintili olduğu merkeze velayet ve murakabe yetkisi verilmiş olmaktadır. Yüce Rabbimiz ise gayr-i müslimlere ve gayr-i İslâmî yapı içerisinde olanlara Müslümanlar üzerine velayet yetkisi vermemektedir. (Nisâ:141; Maide:50)