Düşüncenin Kısa Bir Psiko-Sosyal Analizi!

Ali Can 19.07.2023 09:00:20
  (Düşünmek de bir ihtiyaçtır diyorsanız 5 dakika ayırın .)

    Olaylar hakkındaki düşüncelerimiz duygularımızı duygularımız ise davranışlarımızı doğrudan etkiler. O nedenle bir davranışı değiştirmek istiyorsak önce o davranışı tetikleyen düşünceyi değiştirmek zorundayız. 

   Mesela iş görüşmesine giderken “ya işe kabul edilmezsem” deyip olayı felaketleştirirseniz, görüşme esnasında panik yapmanız kaçınılmaz olacaktır.
   Ortaya çıkan kaygıyı sağaltmak için bunun bir ölüm kalım meselesi olmadığını, aksine sizin için bir deneyim olabileceğini düşünmeniz yeterli olacaktır.

    Bildiğimiz ve hayranlık uyandıran bilimsel ve teknolojik gelişmelerin yansıra Aynı İnsanoğlu aynı doğada davranış bozukluğu gösteren yegane varlık olup, günden güne artan bir şekilde psikolojik bir tedaviye gereksinim duyan bir varlık haline gelmiştir, Psikologlar her gün biraz daha aranılan meslek erbapları olmuştur.

    Davranış bozuklukları kapsamında kabul edilenler saymakla bitirilmeyecek kadar fazladır.

   Davranış bozukluklarının yansıra İnsan evrende gereksiz yere şiddet uygulayabilen yegâne varlıktır.ve şiddet için sınır tanımamaktadır, Şiddetin nesnesi başka varlıklar olduğu gibi kendi, neslini de tercih edebilen canlıdır, Hatta kendisine karşı da şiddet kullanmaktan kaçınmamaktadır.

    Sadizm ve Mahoizm gibi davranışlar sadece insanda rastlanabilen davranışlardır.

   Kendini havaya uçurmak bunu yaparken de mümkün mertebe daha çok insan öldürme İnsana has bir davranış biçimidir.

   Aynı şekilde doğada yavrusuna karşı başka şiddet uygulayan hiçbir canlı yoktur ve irrasyonel davranışlar sergileyen tek canlıdır.

    Bir İnsanı etkisizleştirmenin en iyi yolu hayalleri ile oynamaktır, çünkü hayat hayallerle başlar davranışlar hayallerin son duraklarıdır, Bu şekilde beyin felç edilir ve bu insan artık araçsallaşmıştır.

   Ayrıca binlerce örnekte olduğu gibi Kutsal saydığı İneğin etini yememesi akılcılık ve bilimsellikle izah edilemeyen davranışlardır.
    Filozofların tespiti, "Gerçek Başarı dışarda yaşananlar değil, içerde oluşan ve yaşananlardır" ifadesi düşünmeye değerdir.

   Manadan yoksun olan insan mesuliyetten de yoksundur, Mesuliyet sorumlu insanlarda oluşan yüce bir Mananın şekil bulmasıdır. 

   İşte bunun için Peygamberlere Ruhiyat ve hissiyatta gelişen kötü düşünce ve bu düşüncelerin iz düşümünde davranışlara yansıyan olumsuzlukların tedavisi ile meşgul olanlar Ruhun sahibi ve yaratıcısı tarafından özel birtakım yeteneklerle takviye edilip desteklenmiş Psikolojinin özel tabipleridir.

İşte bunun için Hz. Ali(as) Düşüncenin iki amansız düşmanına işaret etmiştir,

    1-İbadetlere dalan cahiller, “Yalnız Ruhi estetik ve mistik faaliyetlerin gelişmesi aşağı zayıf zekalı dar görüşlü hayalperest insanlar meydana getirir.”(Prof.Allex Carrel)
   
   2-Düşünmeye imkânı ve kabiliyeti olan fakat bu yeteneğini kullanmayan Âlim ve aydınlar.

    “Realizm tek başına insanı zehirler, İdealizm ise insanı açlıktan öldürür.”(Dr.Ali Şeriati.ra)

     Birinci gurup kapalı devre çalışırlar, Tek endişeleri kimsenin bireysel ritüellerine dokunmaması ve bu ritüellerin geometrisini en iyi icra etmesi o’nu fazlasıyla bahtiyar edecektir. Tefekkürü zındıklarla eşanlamlı bilirler.    

    Düşüncede tefritin sakinleridirler, eylemlerde ve fiillerde kendi kategorisinde ifratın müdavimleridirler.

     İkinci gurup Düşüncede hâkimiyet ve otorite sağlarlar ve aklı kendi sömürgeleri yaparlar, bir tür ilmi istibdat oluştururlar ve Kişide fikri putperestlik varsa ve dini ilimler alanında çalışıyorsa istibdat daha kaba bir puta dönüşür ve Bunlar Melle-i Mütrefine( İlmiyle aksi istikamette, Rahata, fesada ve Zenginliğin şımarttığı, Şehvetine dalmış zorbanın torbası olmuş kişiler için Kullanılır) terfi ederler, İşte bu ilmine zulüm ve yazık edenler, Masum ve cesur çehreler karşısında bu mütrefler, düşünce stoklarını son enjeksiyona kadar ters istikamette acımasızca kullanırlar.

   İşte bu yüzden Hz. Ali “Benim belimi iki sınıf insan kırmıştır, Biri İbadetlere dalan cahiller, diğeri ve ilmi ile amel etmeyen âlimlerdir” İfadesi bu iki gurup dinin sürekli kamburları olmuştur.

    Şurası bir gerçektir ki; Fiiller önce zihinde bir hayal ve dürtü olarak oluşurlar ve bu sübjektif olan dürtü ve oluşum daha sonra izah ettiğimiz sistematik dâhilinde fiile ve maddiyata dönüştüğünü her insanın idrak edebileceği bir vakıa olarak müşahede etmek mümkündür.

    Çağdaş Sosyolojinin babası olarak bilinen İbn-i Haldun’u dinleyelim

    "Düşüncenin sana bütün varlıkları ve onların oluşum sebeplerini kuşatıp bildirdiğini bütün varlıklara ayrıntısıyla vakıf olduğunu iddia etmesine sakın güvenme.
   Bu husustaki görüş saçmadır ve asilsizdir her düşünce ancak kendi kapasitesine göre idrak eder ve ötesine geçemez.!"

    Beşerin idraki Tümel bir idrak değildir, işte bu yüzden Kur'an geçmiş medeniyetlerin yaşam hikâyelerini ifade etmesinin sebeplerinden biri de beşerin yoksun olduğu bu tümel bilgiden istifade etmesini sağlayıp hata ve isyanının tekrarını önlemektir. Çünkü hayatın araçları değişse de amaç her zaman tümele muhtaçtır.
   Tümel iradeye dayanmayan çabalar her zaman ve zeminde hata ve yanlışları barındırır. ve insan hayatı da tüm hataları yaşayacak kadar uzun değildir. İşte bu tümel bilgi ve iradeyi yüce Allah Resulleri eliyle bir rahmet olarak halife seçtiği ve sorumluluk yüklediği canlılarla paylaşmıştır.

"Fena bir işe başlayacağın zaman acele etme, belki hayırlı bir düşünce sana o fenalıktan gelecek olan tehlikeye mâni olur.!"(Hz.Ali a.s)..

    İmam Ali (as) tam da bu tümel iradeye işaret etmiştir. İşte bunun için Gazali(ra) " Vahiy dıştan gelen akıl, Akıl ise içten gelen vahiydir." tespiti kayda değerdir.

   Her insanda sabit olan Düşünce ve hayallere hâkim olan iki unsur var, 1-Akıl, 2-Nefs, 

   Akıl; Doğru ve yanlışı, hak ve batılı, Güzel ve çirkini, Temiz ve Kirli olanı İyi ve Kötüyü tartarken, Nefis bu mülahazadan uzaktır.

    Nefsin Muhasebe yapacak kadar sabrı ve zamanı yoktur, acelecidir, Kısaca Terazisi ve Ölçüsü yoktur. Bünyenin arzu ve isteklerinin ve dürtülerinin kölesidir.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: 

“Faziletler dört kısımdır: 
1.Kıvamı düşüncede olan hikmettir, 
2.Kıvamı şehvette olan iffettir, 
3. Kıvamı gazapta olan kuvvettir, 
4. ise, kıvamı nefsin güçlerinin itidalinde olan adalettir.”

   Bu nedenle yüce Allah "And olsun ki nefsini ıslah eden kurtulmuştur" ifadesi derin ve mükemmel bir ifadedir.
   Nefsin ıslahı da akıl ve vahiy ‘in tümel bilgisindedir.

   Kemal sıfatları Peygamber ve velilerin Ruhlarına direk bir rahmet eseri olarak tahakkuk ettiren Yüce Allah’ın beşeriyete bir rahmet eseri olarak Bizim cinsimizden olan varlıklarda yansıtması ve bunlara ittiat etmenin de Allah’a itaat etmek ile eşdeğer saydığı bu yüce ruhları doğru okuyamaması ve bunları birer ahlakın ustaları kabul etmemesi Kendi hakikatinden gafil kalmasına sebep olmuş ve sonuçta bu gaflet O’nu delalete, delalet de kendisi için felaket üretmiştir.

    Nefsin ıslahı da nefsin yok oluşu değil, belki o'nu hareketsiz, eylemsiz ve söylemsiz bırakmaktan ziyade tamamen Aklın hâkimiyetine bırakmaktır. Hz. Ali(as) “Akıl ile nefsi baş başa bırakırsanız nefs aklı yutar, Aklı İmanla Koruyun” diye çok anlamlı, Derin ve isabetli bir önerme sunmuştur.
  İşte pedagogları ve Ahlak bilimcileri hayret ve hayranlıkta bırakan imam Ali'(As.)nin çözümlemesine bakalım.

   Hz. Ali (as) Şöyle buyurdu;

    (("Düşüncelerine dikkat et, sözlerin olur, Sözlerine dikkat et, davranışın olur, Davranışına dikkat et Fikirlerin olur, Fikirlerine dikkat et alışkanlığın olur, Alışkanlıklarına dikkat et, Ahlakın olur, Ahlakına dikkat et şahsiyetin (karakterin)) olur,Şahsiyetine (karakterine) dikkat et, alın Yazın(Kaderin) olur."))

   İşte Hz. Ali(as) Şahsiyetin oluşum sistematiğini ne güzel ifade etmiş ve özetlemiş.

    Düşünce eylem ve söylemlerin ilk basamağıdır. İlk basamağı doğru geçmeyi beceremeyenler yanlış sonuçların da kurbanı olmak zorundadır. Önerme açık ve nettir.!
   İbn-i Sina deneyi okumaya değerdir,
   İbn-i Sina İki kuzuyu ayrı kafeslere koyar.
Kuzular aynı yaşta, aynı kiloda,
Aynı cinstir ve aynı yemlerle besler,
Tüm şartlar eşittir. Ancak, yan Kafeste bir kurt vardır,
Kurdu, sadece kuzulardan biri görebilmektedir.

   Aylar sonra kurdu gören kuzu, huysuz, huzursuz, zayıf ve çelimsiz duruma düşer ve Ölür.
   Kurt, kuzuya hiç bir şey yapmamasına rağmen, kuzu yaşadığı korku ve stres yüzünden ölmüştür.
   Kurdu, görmeyen diğer kuzu ise huzurlu olduğundan besili ve kiloludur.            
   Bu deneyde İbn-i Sina zihinsel etkinin sağlık üzerinde olumlu ölümsüz etkilerini deneyle ispat etmeye çalışmıştır ....
    Düşüncede oto kontrol olmadan yapılan eylemler zamanla imam Ali'(as)nin dediği gibi bizim için sistematiği takiben; Davranışlara dönüşür, bu davranışlar bir süre sonra alışkanlık olur, Karaktere bürünür, kalıplaşır ve Ahlak buna göre şekillenir. Buna göre şekillenen Ahlak da bizim için Alın yazısı halini alır ve Allah da bu Ahlakı, Ayette belirttiği üzere kaderimize bağlar (.İsra 13)

    İşte 21 yy da Tüm Filozof, Alim, Arif, Ahlak bilimcilerin Pedagog ve psikanalistlerin Ali(a.s) gibi birine hasret duymalarını daha iyi anlıyoruz.

   Nitekim Hz.Ali(as) ben ilmin şehriyim ama bunu dökecek kalıplar bulamıyorum” ifadesi çağımızda bu işin erbaplarında hasret ve ukde olarak devam ediyor.
    Dört sınıf insan ‘da sağlıklı bir tefekkür olmadığı için de onların Adl-i İlahide de sorumluluğu olmayacaktır.

   1-Çocuklar,2-Deli olanlar,3-Bunamış ihtiyarlar 4-uykuya dalan herkes. İşte rivayetlerde bunlardan kalemin kalktığı sevap ve günahtan nasipsizdirler.
    Yüce Allah düşüncedeki bu şekli bildiği için, Kur'an da bize en çok hitabı "Düşünmüyor musunuz,? Akıl etmiyor musunuz?" ikazı mütemadiyen tekrarlamıştır. Kitabı kerimde bu ifade 137 Kez tekrar edilmiştir. İşte bunun için peygamber(sav) "Bir saat tefekkür bin yıllık ibadete denktir." 

    Kur'an Halkları uyandırmıştır; İslam’ın en büyük misyonu her şeyden önce, Toplumun ve düşüncedeki çöküş ve etkenlerini kökünden kazımaktır.!
    Bu yüzden beden sağlığı kadar, düşüncemizi de kötü idrak ve oluşumdan korumak için, kiminle arkadaş olduğumuza, hangi ortamlarda bulunduğumuza, Hangi düşünce kaynaklarından beslendiğimize vs. dikkat ederek yaşamak gerekmez mi?

    Peygamber(sav) Sormuşlar kiminle arkadaşlık yapayım diye.? Peygamber "Konuşması hikmet, Susması tefekkür olanla" diye cevaplamıştır.
      Çağdaş sosyolojinin babası olarak kabul edilen İbni Haldun “Biyolojik olarak sizin çocuklarınız olsa da onlar yaşadıkları çevrenin ve alışkanlıklarının çocuklarıdır.”
    Bu minvalde ayeti kerime " Onlar ki boş sözden ve yararsız işlerden yüz çevirirler" (Mu'minun 23/3)

    Üstat Mutahhari "Kafanızın çöp kutusu olmamasına dikkat edin, Çöpte kokuşmuş yemekten, paslı çivi ve bardak kırığına ait çok atık var, ve bu atıklar bizim işimize yaramadığı gibi bir başkası da işine yaramaz, Kimse tevessül ve merak edip bakmaz." 

    Hz. Ali(a.s) Fasit ile hemhal olmayın, çünkü düşünce ve hafıza gayri ihtiyari de olsa bu fesattan etkilenir. Çünkü Ahlak bulaşıcıdır. 

     Bakın Hz Ali(as) ne demiş "Önce düşün sonra konuş ki sürçmelerden korunasın" Aklın tefekküre hâkimiyet sağlanmadıkça nedamet ve pişmanlık rutin bir hal alacaktır.   
   Ünlü Rus Filozof Tolstoy ne güzel ifade etmiş, “Bozulduğu zaman İnsandan daha korkunç yaratık yoktur.”

    Bu bozulmayı İlahi hitaplardan “Düşünmüyormusunuz ?Akıl etmiyormusunıuz ?” okumak ve hayatı akıl süzgecinden geçirmek yine aklın gereklerindendir.

    Düşünce, heva ve heves ile arzu ve dürtülerimizi, Hayallerimizi, Allah’ın kitabında bahs ettiği bir düzen tesis etmezsek sahte ve yalancı kahramanlar hayalimizi de hayatımızı da fark ettirmeden alıp, Allah’a ve tüm insanlığa düşman eder ve yeryüzünde lanetli bir yaratık olarak, İnsan, Hayvan, Bitki ve tüm canlı ve cansızlar için yaşamamız bir zulüm ve felaket sebebi olur ki, Hayatın hızlı gelen dalgalarında fıtrata ters olan söz ve fiillerden ve zararlarından korunmak ancak Allah'ın bizi muhafaza etmesi için her gün beş vakit namazda Fatiha’nın son ayetinde veleddallin dememizin hikmeti de himmeti de bu yakarıştadır.! Vesselam.

Yazarın Diğer Yazıları