Asrımızın Müslümanının en büyük müşkülatı renkleri ve işaretleri karışan bir dünyada her rengi her işareti ayıklayıp kendi yolunun üzerine dikmesidir.
Tüm dünyada İdeolojilerin düşünce stoklarının iflas ettiği, Düşünce anarşisi ve karmaşası içerisindeki bir Konjonktürde bir Kültür Gerillası , Sömürü çarklarına, Batının demokrasi yalanlarına, Marksizm’in kapitalizm karşısındaki acizliğine sorgular çekerek, Din’i bilmediği halde dinden geçinenlere, Tüm İslam alemindeki hurafe tüccarlarına, Tevhit temelinde Adaleti esas alan İslami devrimci bir darbe varmayı başardı.
Müftü, Şeyh, Molla, Ahund, Hücettül İslam, Ayetullah ve Allame değildi, Bir fikir ve düşünce insanının sorumluluğunda Mezhep, Meşrep insanı değildi, Sünni dünyada içkici ve aşırı Şii olarak tanımlanırken, Şii dünyada sapık bir Rafızi Sünni olarak bilindi, çünkü her iki kesimin tefeci, Yalancı, Hurafeci geleneklerine sosyoloji dünyasında devrimci ve tevhidi darbeler vuruyordu.
Maksadımızı aşmadan söylemek isteriz ki “köşeli, düz ve donuk” yaklaşımlarla Ali Şeriati’yi anlamak zordur.
Yeni kuşak, sıra dışı bir aydınla karşı karşıyaydı.
İnsanın yaratılış serüveninden, Habil ve Kabil’den beri devam eden sınıf mücadelesinden, Promete’den, zalimlere baş kaldıran Spartaküs’ten, kıyamıyla yeni bir çığır açmış olan İmam Hüseyin’den, Gandi’nin pasif direnişinden, Fransız düşünürlerin ihtilalci fikirlerinden, Upanişadlardan, Avesta’dan, Antik Yunan medeniyetinden, Asr-ı Saâdet’ten, bütün kutsal metinlerden, pagan toplumların simgelerinden, Hz. Muhammed’in zamanlar üstü mesajından…. söz ediyordu.
Ebu-zerin rebzede tek kişilik eyleminin devrimci diyalektiğini en iyi şekilde izah etti.
O konuştukça zihinler sarsılıyor; bilinenler sorgulanıyor, ezberler bozuluyor, kafa konforları değişiyordu. Taşkın bir üslupla konuşuyordu Şeriati. Kötülükle hesaplaşma arzusuyla yanıp tutuşan birinin, çığlığı andıran kelimeleriyle konuşuyordu… O’nun üslubu bazen bir tufana dönüşüyor; tarih boyunca ortaya çıkmış bütün kötülük odaklarını sözün ahengi ve anlamın gücünde boğuyordu.
Çünkü üreten ve düşünen insanlardaki “bilgi arayışı” nihayete hiçbir zaman ermeyecek bir “devingenliği” de beraberinde getirir. Hayatın kendisi bile statik özellikler göstermezken, hayatı anlamak için üretilen bilginin ve o bilgiyi üretenlerin statikleşmesi beklenemez.
1400 yıldır Saltanatın Din’i ve dindarları kazıklayıp tüm pisliklerini Yüce İslam’ın esasları ile zoraki orantılar kurdular, Bu sahtekarlıklara alet olan din adamlarına aydınca sorgular Çekerek, karşılığında şimşeklerin yakıcı etkilerine razı olan her coğrafyada gelenekler ve feodalizmin ağa diktatörlüğüne, ve ağaların üstündeki eşraf ve saraylarda hurilerle belden aşağı destanlar yazan şah ve padişahlara sınıfsal ayrıcalıklarına sorgular çeken, Asrımızın demokratik yalanları ile köle üreten sahtekarlara sosyolojik hesaplarla matematik üreten bilinç ve Şuurları hareket ettiren gerçekçi ve realist mantık üreten mesleğinin iftiharı olmayı hak eden, Dinden ekmek yiyip dini bilmeyen kara kelleleri teşhir eden, bir dindar, ve aydın tabii ki hayırla yad edilmeye müstehaakır.
Ustayı dinleyelim “Din adamı olanlar,O’nu dünya ile kirletmeyenler, ”Allah’a ait Kelime”yi domuzların önüne dökmediler.” Bir Alim, Aydın ve dava adamını susturmanın en rutin ve kısa yolu önüne Menfaat, makam mevki itibar bırakıp, Kendi İdealitesinde pasifize etmektir. Tarihte çok az insan yakasını bu pislikten kurtarabiliştir.
Peygamberin vefat ettiği gün bu din’ in binasının eğilmeye başladığını fark edenlerdendi.
“Bana, ‘Bir aydın olarak sen, nasıl dine bu kadar sarılıyorsun?’ diyen aydınlara da şunu söylemek istiyorum: “Ben bir dinden söz ediyorsam, bilin ki, geçmişte topluma hükmetmiş olan herhangi bir dinden değil, bu dini ortadan kaldırmayı hedefleyen dinden söz ediyorum. Peygamberleri, her tür şirki ortadan kaldırmak için çalışmış olan dini kastediyorum. Ancak sözünü ettiğim din, hiçbir zaman sosyal hayat bakımından tam olarak toplumda hayat bulamamıştır. Benim dile getirmek istediğim bu konudaki şu sorumluluğumuzdur: Tevhit peygamberlerinin yaptığı gibi, muhafazakâr ve uyuşturucu şirk dinini kaldırıp yerine Tevhit dinini ikame etmek için çaba göstermek, bizim ve gelecekteki insanların insanî sorumluluğudur.”
Ustayı düz,donuk ve kronikleşmiş tarihi yalanlardan oluşan rivayetlerle anlamak sorgulamak insafsızlıktır, Çünkü O tüm beşeriyetin ortak paydasına aşıktı,Tevhid,Vahdet,Özgürlük,adaletin en derin noktalarına sorgular çekiyordu.
Misyonunu iki kelime ile ifade eden "Sizi rahatsız etmeye geldim, Ben Afyon muyum sizi rahatlatayım." İfadesi madrabazları gerçekten rahatsız etti.
Sömürgecilerin uykusunu kaçıran beyanları ta ilk günden başına ne tür belalar aldığının işaretiydi, ”Birilerinin çalışmadığı halde yediği birilerinin ise çalıştığı halde yiyemediği bu evde sisteme itiraz ederiz. ”ifadeleri kara belaların bir gün başına çörekleneceğini çok iyi hesaplamıştı.
“Köle pazarında satılan insanları değil İnançları gördüm,”deyip modern köleliğin fırıldaklarla elde etiği sermayesini ifşa etti
“Emperyalizm sadece doğulu insanı sömürmekle kalmadı,Batılı insanı da başkalaştırarak insanlık dışı bir çehreye soktu.” Ustanın Bu tespiti doğuyu ve batıyı kuş gibi uçtuğunun ifadeleridir.
Hızlı konuşmasına anlam veremeyenlere "Çok şeyi kısa zamana sıkıştırmam lazım beni yaşatmayacaklar " ifadesi karşılıksız değildi.
Paris'te Jean Poul Sartre'ın da Katıldığı Tam Teşekküllü bir toplantımız vardı. Bu Cezayir mücadelesi yönünden bir yeraltı faaliyeti idi. Bu oturumda Sartre bana "Bu Ali Şeriati'yi tanıyor musun?" diye sordu. "Evet" dedim. Dedi ki "O, doğudan doğacak bir yıldızdır.(Dr. Mahmut Mevlevi)
"Ben bir Tanrıya inanmıyorum ama inansaydım eğer bu Şeriati'nin Tanrısı olurdu."(Jean Paul Sartre)
Satre Fransız Ateist Bir filozoftu fakat yaşadığı ortamda Kilise ve Sinagog dehlizlerinde her türlü kepazeliği yaşayan Kara kellelerin bir işe yaramayacağını görmüş ve okumuştu, Anlattıkları din’ in de toplumun sorunlarını çözecek cinsten değildi, Fakat Ali Şeriat inin anlattığı İnandığı ve Mücadelesini verdiği Din’in Özgürlük, Hakimiyet, Hak, Adalet, Tarih ve Toplum sosyolojisine mantıklı ve doğru çözümler ürettiğine inanmıştı. Çünkü; Şeriati’nin inandığı din “Dünyada işime yaramayacak bir din ahirette hiçbir işime yaramayacaktır.” İlkesi Satre’ye mantıklı gelmişti. Âmâ İman İlahi bir nimet olduğu için belki de; Ruhiyatına hakim olan sendromlar bu Iman’a engel olmuştu.
Şeriati’den bir anı aktaralım;
Kendisi Tahran’da bir konferansa davet edilmiş ve davet edenlere şunu önermiştir, “Gidin Milli eğitim Bakanlığına teklif götürün Okullardan din derslerini kaldırsın yerine Spor derslerini koysun o zaman size bu konferansı vermem anlamlı olacaktır.
Paris'te Kilisede bir konferans vermek üzere davet edildim gün orda ateistinden Hristiyan’ına, Akademisyenden Emekçilere kadar her meslek grubundan yüzlerce insan toplanmıştı “İmametin Sosyolojik Felsefesi” ile ilgili konferansı bitince beni on dakika ayakta alkışladılar ve başka bir gün başka bir konuda bir konferans talep ettiler. Neden çünkü değiştirilmiş bir şey çok tehlikelidir, İslam Ülkelerindeki Din’i Müslümanlar kendilerine uydurmuşlardı, Âmâ Kilisedekiler Din hakkında ilk defa böyle şeyler dinliyorlardı ve Şöyle düşünün Bir gözü kör olan adam kendisinde en iyi görme duyusunu hissederek caddeye çıkarsa gider bir aracın altında kalır ve kendisine de Şoförün başına da bela olur, Bir olayı hiç görmeyen ile tam gören arasında çelişki yoktur, Çelişki yarım görenlerdedir. İfadesi Literatürümüzdeki “Yarım doktor Hayattan, yarım hoca dinden eder” söyleminin pratik karşılığı vardır elbet.
Tüm dünyada Aristokrasinin bu karmaşık, Bulanık hile ve manipülasyon fırtınasında, Avrupa ve batının üzerinden bir kuş gibi uçan, Doğunun yaramaz çocuğu dedikleri Devrimci, özgürlükçü, Öze dönüşün fikir ustası, Bendenizin de fikir babası Sayın Dr.Ali Şeriati'yi Şehit edenler fikirlerin ölümsüzlüğüne çare bulamamalarını da acizliklerinin itirafıydı.
“İnsanı, İnsani ve toplumsal bilinçten uzaklaştıran her olay ve gelişme eşekleştirmedir.”(Dr.Ali Şetiati r.a)
“Peygamberce ve Aydınca bir bilinç eşekleştirilmenin önündeki en büyük engeldir.”
“Meğer bizi, biz Üçüncü Dünyalıları, biz Doğuluları, biz Müslümanları ne yaptılar? Önce dinimizi, dilimizi, edebiyatımızı, düşüncemizi, geçmişimizi, tarihimizi ve aslında ırkımızı ve her şeyimizi aşağıladılar. Onlar bizi ikinci sınıf insan kabul ettiler. Karşılığında onlar kendilerini o kadar üstün, yüce ve değerli gösterdiler ve bütün çaba, davet, arzu ve mücadelemizin Batı’ya uşaklık etmek olduğuna bizi öylesine inandırdılar ki sonunda onlar gibi davrandık, onlar gibi hareket ettik, onlar gibi konuştuk ve onlar gibi yürüdük.” (Ne Yapmalı, s. 174).
21.yy.yılın Fakihi değildi ama Sosyolojinin düşünsel evrim ve devrimini en ustaca açıklayan iyi bir Fikir ve eylem gerillasıydı. Tüm dünyaya emek ve sermayenin sömürü çarkını ifşa ederek Müslümanların kronikleşmiş ve hurafelerle iç içe olan idrak ve bilinçlerine mantıklı sorgular çekerek öze dönüş için köşe taşlarını izah ederek aydın ve entelektüellere kopyalar sundu.
Büyük Alim, Arif ve Devrimci İnsan Ruhullah Humeyni(ra)nın ustanın şehadeti dolayısıyla yayımladığı beyanat çarpıcı tespitler içermişti.
“Üç nedenden ötürü Doktor Şeriati'nin ölümüne çok üzüldüm. Bunlardan ilki keşke dinleyiciler üzerindeki bunca güçlü beyan ve konuşmalarındaki nüfuz ve etkisi yalnızca Üniversite öğrencileri ile sınırlı olmasaydı ve daha kuşatıcı olmaya çalışsaydı ve hattâ sokaktaki insanlara da hitap etseydi ve bu şekilde düşüncelerini herkese ulaştırsaydı.
İkinci üzüldüğüm nokta ise bir kısım insanların onun önüne set çekmesi ve gündemlerini onunla meşgul etmemeleri idi. Keşke onunla uğraşacaklarına bıraksaydılar da Doktor Şeriati düşüncelerini daha iyi aktarabilseydi.
Üzüldüğüm 3. ve son nokta ise onun genç yaşta dünyadan göçüp gitmesi ve yapacaklarının yarım kalmasıydı. Yaptıklarını tekrar gözden geçirip düzeltme fırsatı bulamayışıydı. “
“Hiç kimse İmam Humeyni’(ra)yi Ali Şeriati kadar sevmedi.”(Rehber Seyyid Ali Hameney)
Son sözlerinden “Sonunda benin gibi bir şahin için yeryüzünde konacak bir yer olmadığımı anladım” ifadeleri hayatının gerçeklerine dönüşerek 19 Haziran 1977 günü Çağlayan bir nehir, coşkun bir itiraz ve sinmez bir mücadele adamı, Tüm dünyayı Sarsan Devrim'in öğretmeni, Fikir gerillası Dr. Ali Şeriati, Şah Rıza Pehlevi'nin ajanları (SAVAK) tarafından İngiltere’de Zehirlenerek şehit edildi.!
"İlmin en büyük hastalığı kişide fikri putperestlik varsa ve dini ilimler alanında çalışıyorsa ilim kendini din süsüne bürünmüşse ilim putları ruhaniyet ve kutsallık halesini başlarının etrafında oluştururlar, bu istibdat daha kaba bir istibdatta dönüşür, Masum ve cesur çehrelere bürünen fikri zorbalara karşı teslimiyet daha da artıp güçlenir."
Devrimden bahsediyordu ama şuna da inanıyordu, ”Devrimlerin zaferi toplumun bilinçsizliği ile faciaya dönüşebilir.”Tabii ki Amaç ve sonuçları hesaplanmayan sebeplerin kendisi bizzat felakete dönüşür.
Hz.Ali(as) şu sözüne bihakkın iman etmişti “İnsanları bilinçlendirin ve bırakın onlar yolunu bulur.”
Manadan yoksun insan mesuliyetten de yoksundur.
Şüphesiz usta için söylenecek çok şey var, çünkü çok şeyi bize izah ederek gitti. Bazı insanlar tek beyinli çok vücutlu olurlar, Beynimiz bize binlerce vücut üretebilir olduğunu usta pratikleriyle ispatlamıştır.
Dr.Ali Şeriati duygulu bir yürek, coşkun bir zeka idi…
Sorumlu bir aydın bilinçli bir ideolog idi.
Onun İslam Sosyolojisi, İslam Tarih Felsefesi üzerine düşünceleri yazdıkları ve söyledikleri bu gün için büyük bir anlam ifade ediyor.
Zor bir zamanda zor altında yaşadı.
Zer, zor ve tezvire karşı savaştı.
Bu savaşımı, teorisini kurmaya çalıştığı pratik, hayata müdahale eden sorumlu, bilgili, bilinçli, itikadı bir alt yapı üzerine kurumuş muvahhit bir dünya görüşünü ifade eden İslamcı Sosyolojinin kurulması savaşımıydı.
Tarih ve dinlere entelektüel sorgular çekerek, İslam’ın idealitesini en geniş şekilde en derin ifadelerle ortaya koydu.
Mevcut dünya medeniyetine hükm eden sosyolojik hayata tevhit ilkeleri ile sorgular çekti kokuşmuşluğun tek sebebi İnsanın yaratıcıdan uzaklaşması aynı zamanda kendisi ile yabancılaşması konusunda öze dönüşün kodlarını izah etti.
Selam sana Ustam, Makamı cenneti A’la olsun.!Şüphesiz şehitler’i Yüce Allah Şefaat ile onure edecektir, Allah Bu büyük ustanın Şuuruna, İdrakine ve Şefaatine bizi layık etsin. Bıraktığı Tevhid,Adalet, Özgürlük, Emek ,Bağımsızlık, idrak ve şuur sancağını belki bir ileri kerteye taşıyamayız ama bu sancağın dalgalanmasına vesile olmak temennimiz olsun. Vesselam.