Mertliğin kadını ya da erkeği olmaz. Mertlik argo tabirle gözü kara olmak değildir, Çünkü gözü kara olmak çoğu zaman basiret, feraset ve aklın dışındaki bir haleti ruhiyedir, Kalbinde iyilik ve yiğitlik hisseden her insan merttir. Mert insan yalandan ve düzenbazlıktan uzak durur. Önce onurunu ve şerefini sonrasında da kendi karakterini olabilecek en iyi şekilde korur.
Sağlam ve sağlıklı bir karakter Fıtratla barışık ise dinamiktir.(Sıbğat, Fıtrat, Hanifiyet ve Tabiat makalemize bakın)
“Açık kalpli, mert düşman, içinden pazarlıklı dosttan iyidir.” (Hz. Ali as)
“Geçimini mertçe kazanmaya çalış. Nefsini alçaklıktan koru ki, fukara olsan bile şerefli kalasın. “(Hz. Ali as)
Psiko sosyal açıdan insan onuruna verilen yüce bir önerme.
“Mert kişi, ben buyum diyendir. Benim babam şöyle, şöyle diyen, mert değildir.”(Hz. Ali as) İster burada, ister ötede Ceza ve Mükafat şahsidir.
“Yalancıda Mertlik, kıskançta huzur, tembelde dostluk ve kötü huyluda efendilik olmaz. “Cafer bin Sadık(as)
“Yeryüzünde barışı sağlayacak sihirli değnek analarla öğretmenlerin elindedir. Eğitim demek, vücutta ve ruhtaki güzelliği ve mükemmelliği son mertebesine kadar geliştirmek demektir. “ (Eflatun)
“Mert olmayan bir adamla işe adım atmak, sonu gelmeyecek yahut fena bitecek bir yola çıkmak anlamına gelir. “(Montesquieu)
“Her aşığım diyen aşık olmaz. Her sevgiden bahseden sadık olmaz. İlahi hepimiz mert bir aşık olmayız. Basit kalplerde “Aşk” derdi bulunmaz. “(Mevlana(ra)
Mert insanları bir kez tanıdığınız vakit onlardan tekrar vazgeçmezsiniz. Şundan dolayı onların amacı yalnız kendi menfaatleri değil, toplumdur. Mertlik özgürlüğün İlk şartıdır ve özgürlüklerine hiçbir zaman bedel biçmezler.
Hayat Sevgidir, Saygıdır, Sadakattir, Güvendir, Vefadır, sonuçta gönül zenginliğidir, gönül Zenginliği ise Dünyanın geçici Ahiret hayatının ise baki ve kalıcı olduğuna imanı gerektirir.
İman da, Dil ile İkrar ve amel etmekle ihlas tahakkuk eder.
İhlastan yoksun amel Su’ yun köpüğüdür. Sular duruldu mu, köpükler Kaybolur.
Bedenin ölümü de Dünyadaki tüm varlık ve heybetin güç ve imkânların kısaca her şeyin kaybı demektir. İdrak ve mantığın yolu budur.
Bilgelerin seyahatini dinleyelim,
Dağlarda seyahat eden bilge bir kadın dere kenarında değerli bir taş bulmuştu, ertesi gün kadın başka bir gezginle karşılaştı, adamın karnı çok açtı, Bilge kadından yiyecek bir şeyler istedi kadın o'na bir şeyler vermek için çantasını açtığında değerli taşı gören adam kadından o'nu da kendisine vermesini rica etti.
Kadın tereddütsüz olur dedi, aç gezgin talihin nihayet kendisine yaver gittiğini düşünerek sevinç içinde oradan ayrıldı.
Ancak, Birkaç gün sonra geri geldi ve bilge kadını bularak taşı kendisine iade etti,
"Bana verdiğin taşın ne kadar değerli olduğunun farkındayım" dedi adam.
"Amma düşündüm ki sende bu taştan değerli bir şey var, Bu mücevheri bana vermeni mümkün kılan şeyi bana verir misin" dedi.
İşte Bilge kadın bu hayatın geçiciliği ve ahiret hayatının ebedi olduğuna inanarak kalbine gelen bu zenginlikle gönüller mert olur, cömert olur, Şad olur, İrşat olur,
En güzel zevk gönül almaktır, En güzel temenni baki olandır, En kıymetli hazine Allah'ın rızasındadır, En güzel nimet akıldır, idraktir.
En güzel çaba ıslahtır. En güzel mekanlar kalplerdir. En güzel dostuk vefadır. Tüm EN'ler insan kalabilmek içindir.
Nitekim bir savaşta ganimet alınan develere özenen ve yeni Müslüman olmuş bir insan Peygamber(sav) gelerek, Bana bu develerden yüz tane veririmsin teklifine, Peygamber verin der, Bir süre sonra gelip yüz tane daha ister Peygamber yine verin emri verir.ve sonuçta adam güya Müslüman ama tekrar Kelime-i şehadet getirerek İmanda olması gereken idrak, Şuur ve hissiyatı yakalar ve şunu itiraf eder “Bu kadar bir cömertlik ancak Peygamberlerde olur.” Der ve Peygamber risaletini tekrar teyit etmek zorunda kalır.
Nitekim Hicretten sonra Medineli Ensar’ın Muhacirlere yaptıkları mertlik tarihte iz bırakmıştır, Tavuğunu tarlasını evini Gömleğini bağ ve bahçesini cebindeki parayı biriyle paylaşmak İman ve İdrakte oluşan Allah’ın rahmet deryasının bir hasılasıdır, Nitekim aynı idealleri paylaşan insanların ayakkabısına dahi anonim yazdıran nice mert ve cömertler gördük görüyoruz.
İşte bunlar için paylaşılabilecek hiçbir şeyde özel mülkiyet söz konusu değildir. İmkanların Dağıtım ve bölüşümünde Komünal İnsanlar komünali en çok dillendirenler değil en çok yaşayanlardır. Tarihte Ali ve Ebuzer’i bu minvalde okumak ve örnek almak sosyal insan ve sosyal toplum oluşturmak için örnek birer kahramandırlar.
Yemeğin kokusunun bile rahatsızlık sebebi olduğu bir incelikten Yediğinin resmini çeken ve paylaşan bir kalınlık ve kaballığa müptela olduk.
Ne diyelim yemek için yaşayanlar ile yaşamak için yiyenlerin gezegeninde rekabet en üst seviyededir.
Hz. Ali'nin ağabeyi Cafer b. Ebu Talib'in oğlu Abdullah, sıcak bir günde, bir kabilenin hurmalığına inmişti. Abdullah burada dinlenirken, hurmalıkta çalışan köleye, yemek vakti üç parça ekmek geldiğini gördü.
Adam ekmeklerden birini ağzına götürmek üzereydi ki, birden önünde açlığı her halinden belli bir köpek belirdi.
Köle elindeki ekmeği köpeğin önüne attı. Köpek ekmeği derhal yedi. Köle ekmeğin ikinci parçasını da attı. Köpek bunu da bir kerede sildi süpürdü.
Köle bunun üzerine üçüncü parçayı da köpeğe verdi. Kalkıp, yeniden işine dönmek üzereydi ki, olup biteni uzaktan seyreden Abdullah, yaklaşıp sordu:
– Ey köle, bugünkü yiyeceğin ne kadardı? Köle sıkılarak cevap verdi:
– İşte bu üç parça ekmek...
– O halde neden kendine hiç ayırmadın?
– Baktım ki, hayvan çok aç. O halde bırakmak istemedim.
– Peki, sen ne yiyeceksin şimdi?
– Oruç tutacağım.
Bunun üzerine, Abdullah b. Cafer, köleden sahibini, evinin nerede olduğunu sordu. Sonra da gidip adamdan bu hurmalığı içindeki köleyle birlikte satın aldı. Sonra döndü, köleye bu tarlayı ve onu sahibinden satın aldığını söyledi ve ekledi:
– Seni azad ediyorum. Bu hurmalığı da sana hediye ediyorum.
Cömertliğiyle meşhur Abdullah b. Cafer, kendisinden daha cömert birini tanıyıp tanımadığı sorulduğunda, bu olayı anlatır ve:
– Ama o köpeğe topu topu üç parça ekmek vermiş; sense ona koskoca bir hurmalığı ve hürriyetini vermişsin, dediklerinde, şu karşılığı verirdi:
– Ama o elindeki her şeyi verdi; ben ise elimdekinin bir kısmını...
Sözün Özü: Cömertlik miktarla değil, o miktarın bütçemizde tuttuğu nispetle ölçülür, ölçülmelidir.
Ancak insanların her şeyin fiyatını bildiği, fakat hiçbir şeyin değerini bilmediği günümüzde bu gerçekliği onlara nasıl anlatmalı?
Farabi’yi dinleyelim.
“Hiçbir beklentisi olmadan insanlara yardım etmemiş, Onların acılarını his etmemiş Istıraplarını bilmemiş, Yüklerini paylaşmamış insanlarla yola çıkma.”
Hayatta hiçbir fakiri dünyada doyurmayan din adamları buradaki nimetlere dört elle sarılmış, ahiret nimetlerini de cemaatine tahsis etmişse bunun dini afyondur. Laf sahtekârlığıdır. Evet hayat rekabet olsaydı böcekler bile Dünyayı insanlarla paylaşmazdı öyle değil mi?
“Yiğitlik intikam almakla değil, tahammül göstermekle olur. “William Shakespeare”
“En iyi zenginlik Kanaat, En kötü fakirlik ise Bir zenginin karşısında boyun eğmektir.”(İmam Hasan as)
Peygamberden sonra Hilafete seçilen Ali(as) çocuklarının ekmek torbasını mühürleyerek çocuklarının ulaşamayacağı kadar yüksek bir yere asan, “Yanı başımda komşum aç iken sen beni doyurma “ diye Allah’a duan eden, kapıyı çalan komşusunun işini görerek odasına çekilip ağlayan bu Yüce İnsana sordular neden ağlarsın “Bu komşumun ihtiyacını önceden fark etmeliydim, Onurunu ayaklar altına alarak kapımı çalmamasını nasıl göremedim”;
Özgürlüğün zirvesi empatinin son kertesi, Vicdanların tecellisi, hakikat ve adaletin örnek ruhlarına bugün daha çok muhtacız.
Gelen devlet gelirlerini aynı gece fakirlere muhtaçlara dağıtıp Maliyenin emanet hanesini(anbarını)süpürüp yıkatan, Kuffeye girerken minbere çıkıp ey ahali bakın ben bu şehre girerken Bir At ve ,Zırhım ile kılıcımın yanımdaydı, çıkarken bende başka bir şey görürseniz bilin ki ben hırsızlık yapmışım diyen bir insan Şüphesiz tarihin tüm zamanlarına Özgür devrimci devlet adamlığı damgasını vurarak tüm siyaset erbaplarına Ehliyet ve Liyakatte meydan okumuştur. İşte bu Ruhlar tüm zamanların insanlık sermayesidir.
Çağdaş medeniyetin zaman tünelinde İnsanların tüm iyi şeyleri kirlettiği yetmezmiş gibi gezegenimizi üç kez yok edecek kadar enerjiyi nükleer küplere depolayan bir dönemde Peygamber Risalet’ini taşıyan ve Ali(as)mın velayetine eksiksiz sahip olan bir kurtarıcıya insanlık medeniyeti su ve hava kadar muhtaçtır.
Müstezafların(Zayıf bırakılmışların) yeryüzüne varis kılınacağını ilahi vaatlerde taahhüt eden yüce Allah’ın bu vaadini şüphesiz razı olduğu Salihlerin eliyle tahakkuk ettireceği gün Mertliğin gönlündeki aşk bihakkın tahakkuk edecek ve beşeriyetin komünal mülkiyeti ve eşitlikçi sosyal adalet tekrar gerçekleşecektir.
İşte o gün ben sen yok olacağız ve sadece ‘O’ var diyebilecek bayraklar her yerde dalgalanacaktır biiznillah.
“Vasiyet yazmak istediğinde anlayacaksın ki, Geride bıraktığın maldan nasibi olmayan bir kişi varsa o da sensin, Öyleyse hayatta olduğun sürece kendine karşı cömert ol.”(Hz.Ali as)
“Kişinin kendi eliyle verdiği sadakanın kendisinden sonra verilen on sadakaya bedeldir.”(Hz. Muhammed sav) Fakir ve yoksulları kendisi için nimet sayıp omuz vermeyenler kesinlikle nedametin sakinleri olacaktır. Paylaşın ki mal sizin değil, Mülkün mutlak sahibi vardır, geçici sahiplik sizi malın kölesi yapmasın mal sizin köleniz olsun.
Mevlana’nın dediği gibi “Can sizin değil niye vuruşuyorsunuz? Mal sizin değil niye paylaşmıyorsunuz?”
“Peygamber(sav) “Kıyamet gününün sıkıntılarından kurtulmak isteyen biri, Fakir ve gariplere omuz versin.” Akibetini düşünenler için güzel bir erdemsel akibet , Amma, Aristokratlar içinse huzursuzluk barındıran bir Sosyal Adaletten uzak Psiko sosyal sonuç.
“Kıyamet günü cehennemin yakıtı, Malı konusunda fakirlere karşı Cimri davranan zenginler, ve dinini dünyasına satan alimlerdir.”(Hz.Ali as)
Mertlik, namertliğe boyun eğer olmuş; Haysiyet, parayla satılır olmuş. Hırsızlık, yolsuzluk altın değerde, dürüstlük, çöpe atılır olmuş. Sözle mertliğin mangalında kül bırakmayanlar pratikte tuz ve toz olmuşlar.
Kırağı şafak olunca Kar oldu sanır, Tef çingene kolunda Tar oldu sanır, Kemik itin ağzında Zar oldum sanır, Kıvılcım yanan tende Lav oldum sanır.
Ne Hüzün ne de sevinç ebedi değildir, Sıkıntı da rahatlık da ebedi değildir.!
“Kul hakkını fazlasıyla gözetin, Bilin ki kul hakkına riayet edilmediği yerde Muhammed ve ali Muhammed(sav) sevgisi kabul görmez.”(İmam Rıza as)
Bu senaryo bir temenni değil akli ve nakli bir hakikattir.
Mertlik ve cömertlik peygamber mesleğidir. Bu mesleğin erbaplarına selam olsun dostum....!!