Canlıların “hayatta kalma” ve “neslini devam ettirme” olmak üzere iki temel gündemleri bulunsa da, daha farklı meşgalelere sahip olabilmesi yönüyle diğerlerinden farklı bir yere konumlanan tek canlı insandır.
Kimi filozoflara göre de akıl: “vahiy, inanç, sezgi, duygu, duyum, algı ve deneyden farklı olarak, salt insana özgü olan bilme yetisi, doğru düşünme ve hüküm verme yeteneği, kavram oluşturma gücüdür. Akıl, içgüdüye karşıt olup, insanın kendisi sayesinde çıkarımlar yaptığı ya da doğru öncüllerden geçerli sonuçlar çıkardığı yetiden başka bir şey değildir.
Düşünmek aklın ilk basamağıdır, Kur’an’da en çok geçen kavramlar, “Düşünmüyormusunuz? Ve Akıl etmiyormusunuz.?” Buna rağmen Büyük İslam filozofu İbn-i Rüşd(ra) “İnsanların %3’ü düşünür,,%2 si düşündüğünü zanneder ve %95’i düşünmeden ölür.” Yani büyük çoğunluk hayvani akıl ile yaşarlar. Bu türden bir akıldan nemalananlar ise firavunlar ve İnsi şeytanlardır.
İbn-i Sina(ra) “Düşünmeden öğrenmek faydasız, Öğrenmeden düşünmek tehlikelidir. ”demiş.
İmam Ebu Hanife(ra) İmam Cafer-i Sadık(as) öğrencisidir, Bir gün hocasına “Akıl nedir diye bir soru sorar,?” İmam Cafer önce sen izah et dedi ve Ebu Hanife benim anladığım iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, Hak ile batılı ayırt etme yeteneğidir dedi; Hocası olan Cafer-i sadık(as) “Bu bahsettiğin akıl hayvanlarda var dedi,ve “Akıl İyi ile en iyi, Kötü ile en kötü, Doğru ile en doğru, Yanlış ile en yanlışı, Hak ile en hakkı, batıl ile en batılı seçme yetemediğidir.” Diye izah ettiler. Evet mükemmel bir izah; Dikkat ederseniz kediye pisi pisi dediğimiz zaman bir şey vereceğimizi idrak eder ve gelir, Pişt, pişt dediğimiz zaman kızdığımızı algılar ve yapacağı işten vaz geçer.
En kötü mühendislik, cehalet mühendisliğidir. Cehalet mühendisliği bilgi yükleyerek cahil bırakmaktır, enformatik bir cehalettir.
“Bilgeliğin başlangıcı terimlerin tanılanmasıdır Çünkü toplumun ahlakını kavramlar bozar”.(Sokrates)
Descartes Metot Üzerine konuşmasında;
"Asıl olan, daha yüksek bir akla sahip olmak değildir. Onu iyi kullanabilmektir. İyi kullanılamadığında, en doğru bildiğimiz insanlar, doğru davranışlar sergiledikleri gibi çok büyük yanlışlar da yapabilirler. Ve çok yavaş yürümesine rağmen doğru istikamette giden kişiler, çok hızlı olmasına rağmen ters yöne gidenlerden daha çok ilerler.” demektedir.
Spinoza’ya göre, “insanı diğer varlıklardan ayıran akla sahip olması değil, sahip olduğu aklın niceliği ve niteliğidir.”
Kant “Aklın sınırlarını çizer ve metafiziğin akılla kavranamayacağını belirtir.”
Alman Bilim adamı Johan Wolggang Geothe’yi dinleyelim; “Akıl birbirinden farklı olan şeylerin birbirine benzeyen yanlarını ve birbirine benzeyen şeylerin birbirlerinden farklı yanlarını bilmektir.” Diyerek, Doğru bir ifadeyle izah etmiştir.
Bizler genelde bazı kavramları karıştırıp esas anlamından soyutlamanın gafletini de yaşıyoruz, Bir insan mevcut bilimlerden herhangi bir dalda akademik bilgilerle şişirilmiş robotları aydın veya entelektüel kavramları ile karıştırıyoruz, Aydın kavram itibarıyla kitlelerin ekseriyetinin sorunlarını bilen ve bu sorunların çözümünde rol alan insandır. Ebü Zer çağımızın hiçbir üniversitesini okumamıştır, Âmâ sosyal rol ’ünü çağdaş insana örnek olacak şekilde mükemmel oynamıştır.ve bu yüzden tarihe mal olmuştur.
Hz.Ali(as) Sıffın savaşında kendi askerlerine su vermeyen düşmanı def ederek suyun hakimiyetini eline alınca Düşmandan suyu esirgememiş ve suyu düşmanına bile vermiştir,
Bunun sebebini soranlara ise “Bizim savaşımız İnsanın su ve ekmek savaşıdır,”Su ve ekmek İnsanın en doğal hakkıdır ve İnsandan esirgenmemelidir” İmam Ali (as) beşeriyetin 1400 yıl önünden bir akıl bilinç ve sorumluluk taşıyordu.
Bugün dünyada devam eden savaşların asıl sebebi Ben yiyeyim sen yeme, Ben iyiyim sen kötü…! savaşları değil mi ki?
İşte bu yüzden Aydın tarihe mal olur ama entelektüel ve diplomalı cahiller ot gibi solup gider ve sadece kendi kökü ile iktifa ederler.
İlim ve İmanın farklılığından birisi, İlmin dünyayı bilmek, İmanın ise kendini bilmek için bir hazine oluşudur. Tabi ki ilim, insanı dünyayı tanımaya götürdüğü gibi insana kendi özünü de tanıtma amacındadır. İlim tek başına bırakılırsa Yağlanmışlık ve bağlanmışlık üretir.
İlmi iman ile takviye edilmezse sırtını keseleyen bir tellak ve cebine şifa olacak bir ilaç oluverir.
Bu Din’in Aydın, Alim ve dindarları Özgür olması gereken İlim birikim ve enerjilerini Lokmanın yağından, sakal ve takkenin bağından kurtarmadıkça; Zilletin kölesi olmanın potansiyel adaylarıdır.
İnsan özüyle uğraşan bilimler, bu görevi üstlenmişlerdir. Fakat bilimin verdiği "kendini tanıma" ölü ve cansızdır, gönüllerde şuur yaratmaz, uyuşmuş güçleri uyandırmaz.
Aslında Akıl Bilinç ve sorumluluk kavramları her biri başlı başına birer kitap Konusu olabilecek konulardır, Biz sadece bu konuların kısa ipuçlarını vermeye çalıştık.
Akıl bilinç ve sorumluluğun esas amacı Bu dinde görülen Öze dönüş ve Kendini bilmenin üniteleridir.