(Bölüm 1)
Islah: Sözlükte "iyi ve yararlı olma" anlamındaki salâh kökünden masdar olan ıslâh genel olarak "düzeltmek, daha iyi hale getirmek" mânasında kullanılır
İfsat, Nefsânî temayülleri sürekli tahrik etmek suretiyle enâniyeti palazlandırmak, hattâ azgınlaştırarak onları yoldan çıkarmaktır. Mallar üzerindeki ifsâdı ise, helâli haramla değiştirecek veya karıştıracak derecede insanları gaflet batağına düşürmektir.
Bazen bir söz veya bir davranış tamiri bila kabil kalpte ve fiilde bir yara açabildiği gibi, Tedavisi de bila mümkün olmayan yaraları tedavi edebilir. İşte söz ve fiiller bu kadar ehemmiyete sahip iken söz ve davranışlarda otokontrol erdemin, yüceliğin, ihlasın da sebebidir.
Allah'ın yüce iradesi, İnsan eliyle ve ağzıyla bazen bir söz veya bir fiilde Rahmet olarak tebarüz eder. Bazen olumlu bir davranış ıslaha sebep olurken, bazen de bir söz veya davranış ikrah ve ifsat sebebi olabiliyor. Bunun örneklerinin binlercesini Peygamber ve dostlarının söz ve davranışlarından okumamız mümkündür.
Beşer şu ilkeyi muhafaza etmek zorundadır,” Elinle yaptığın hayır ve hasenatı dilinle zayi etmeyeceksin, Dilinle zikrettiğini de elinle zayi etme sakın.”
Tehlikeli hayaller, bilhassa gençlik yıllarında İnsanın yakasını bırakmaz, Nefsi emmare olarak adlandırdığımız duygu ve düşünceler insanı kontrol altına aldığı vakit, iş yaman olur.
Bu hâl karşısında Tehlikeli hayaller karşısında: Sen bir hayalsin. Bu yüzden göründüğün gibi olman imkânsız.” Arzuların amacının, istenilen şeyi elde etmek olduğuna dikkat çeker Öyleyse sakın, “elinde olmayan bir şeyi arzu etme. Böyle yaparsan, bedbaht olman alınyazın olur.” İnsanların sevdiği ve ilgi duyduğu her ne ise ona karşı “fani bir varlığı seviyorum de”.
Konfüçyüs’ü dinleyelim;
“İyi İnsan güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve yapabileceklerini söyleyen insandır.”
Nitekim Peygamber(sav) “Güzel söz sahibi için sadakadır.”
Yine Peygamber(sav) “ Sizin elinizle ve dilinizle bir kişinin hakikati bulması ve hidayete ermesi güneşin vurduğu her şeyden daha değerlidir.” Eğer beşer bu söylemi riyasız ve ciddi bir şekilde ruhuna idrakine ve ameline idealinin baş köşesinde yer verirse işte o zaman benler yok olacak ve hakimiyet bizlerin olacaktır.
İşte o zaman batının Fıtrata uygun hümanizması ve sosyalizmin hayali olan Komünal hayat ve İslam’ın da bir bütün olarak gövdesi İdrak ve azaları ile beraber duyarlı bir anatomisinden bahs edilebilir.
1984 olimpiyatları ve Judo final müsabakası.
Minderde Mısırlı Judocu Muhammed Ali Rasvan ve rakibi Japon Yaşuhiro Yamashita.
Müsabakalar sırasında Yamashita'nın sağ kasları yırtılmıştır ve final karşılaşmasına sakat olarak çıkar.
Olayı hatırlamayanlar, bilmeyenler, bulup videosunu izlerlerse görürler.
Yamashita sol ayağıyla yürüyor, sağ ayağını resmen sürüklüyor peşinden...
Maç sırasında Muhammed Ali'nin antrenörü kenardan sürekli halde bağırır. " Sağ bacağına oyna!"
Sağ bacağına vur !"
Hakikaten maçı izleyen herkes de görüyor ki, Muhammed’in rakibinin sağ ayağına bir defa vurması yetecekti. Fakat yapmadı.
Yenildi ve gümüş madalya ile yetinmek zorunda kaldı.
Maçtan sonra etrafını saran bütün gazetecilerin sorusu aynıydı.
-"Niçin?.. , Niçin yapmadın?..."
Cevaben:
“Benim Din ‘im insana, yaralıya, hele de yaralı yerinden vurmayı yasaklıyor. Eğer o durumdayken bir de ben oradan yüklenip oraya vursaydım, sakat da kalabilirdi. Madalya için bunu o’na yapamazdım” der.
Muhammed’in bu tavrı ayakta alkışlandı ve Uluslararası Fairplay Komitesi "1984 Fairplay Ödülüne" lâyık görüldü. Daha sonra gittiği Japonya’da da onu bir kral gibi karşıladılar.
Şimdi DİKKAT !
"O sene binlerce kişinin o'nun bu tavrından etkilenip, İslam'ı inceleyip Müslüman olduğu kayıtlara geçti!..
Muhammed, kimseye "Müslüman olun" dememiş, Müslüman olmaları için de bir çaba sarf etmemiş; sadece MÜSLÜMAN gibi davranmış ve bu da yetmişti.
"Müslüman kime denir?" sorusuna Hz. Peygamber’in (sav) cevabı gayet kısa ve özdür:
-Güzel ahlak sahibi olana denir.!
Hemen ardından gelen "peki güzel ahlaklı olmak ne demektir?" sorusuna ise cevabı:
"İşlediği her amelinden, kimseye bir zararı olmayan, olsa olsa yarar sağlayan insandır."
Yani diyebiliriz ki; Müslüman "Hayırlı" kimsedir.
“İslam'ı öyle sağ canlı ve diri yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin."
Öldürmeyi bu kudrete sahip her canlı başarabilir ama diriltmek Rahmani bir Kuvvet, İrade ve vicdanla yüce Ruhu diri olan Yaratıkların mesleğidir.
İbn-i Mülcem Lanetisini elleri bağlı bir şekilde İmam Ali(as)’mın mübarek huzurlarına getirdiler. Hz. imam Ali(as) : ”Ey Allah’ın düşmanı, ben sana iyilik etmedim mi?” diye sorunca Mülcem oğlu: ‘’Evet, iyilik ettin.’’ dedi
Sonra odada toplanmış olan evlatlarına dönerek şöyle buyurdular: ”Ey Ebu Talip oğulları! Müminlerin emiri öldürüldü diye Müslümanların kanlarını dökmeye kalkmayın, ancak beni öldüreni öldürün.
Ey Hasan o bana bir kılıç vurdu, Sağ kalırsam ona ne yapacağımı biliyorum ama ölürsem sen de onu bir kılıç darbesiyle öldür. Çünkü ben Allah resulünden duydum ki buyurdular: ‘’ Sakının işkenceden, kudurmuş köpek bile olsa eziyetle öldürmeyin.”! Ölüm döşeğinde bile Adaletten şaşmayan ruhlar yüce ruhlardır.
İslam tarihine bakarsak binlerce örnekte kamil bir söz veya davranışların ölü diye bildiğimiz fikirsiz, Şuursuz ve idrakten yoksun olan insanı nasıl şad ve irşat ettiğini görebiliriz.
“İnsanlar genellikle ölümden önce ölürler, çok az insanın iki ölümü birlikte olur.(Dr.Ali Şeriati, ra)
Hz. Ali(as) “ Her kim kalbi dili ve eliyle kötülükten sakındırmayı terk ederse diriler arasında ölü gibidir.”
Yani İmam(as) bahsettiği sosyolojide her fert lakaytlık vurdum duymazlık, bana ne lazımcılık, duyarsızlık asla yoktur ve toplum bir gövdenin azaları gibi tek parça aynı ritmikte farklı seslerin olmadığı armoninin ruhları okşayan, bedenlere hayat ve aksiyon bahşeden müziğidir.(daha geniş bir izah için Uyuyanları uyandırmak makalemize bakılabilir)
İslam her insandan; kamil, Bilinçli, Vefalı, sadık, dürüst, rahatını ve imkanlarını başkasına feda edebilen yüce bir ahlak numunesi olmayı talep eder. İşte insanoğlunun en zor sınavı bu 4.Zindanındadır. Benliğini aşıp bizlere yol alanlar, ancak bu zindanın özgür şahsiyetleri olmayı hak edenlerdir.
Bu zindanı aşmayı becerenler karşı tarafın eza ve cezasını önlemek için ezayı kendine reva görenlerdir. Bu tipten tercih ve davranışlar empatinin ve sosyal dayanışmanın en üst versiyonlarıdır.”Mü’min kardeşinin nefsini kendi nefsine tercih etmek hakkıyla iman etmekle doğru orantılıdır. Bu tercihin tek gerekçesi bundan daha iyi bir hayata inanmakla Mümkündür.
İşte Hz. Ali (as)"İnsanlar üç çeşit ibadet ve itaat ederler, Kölelerin İbadeti, Tüccarlar ve Hür'lerin ibadeti ve itaati" hür olmak Ne cehennem korkusu, Ne Cennet’in tamahı ile mümkündür.
Hürriyet, Karşılıksız ve korkusuz fedakârlığın adıdır. Özgürlüğün ve İhlasın en üst sınırıdır.
Vicdanı hür olanlar bu sınırda yaşayanlardır. Güçlü bir irfanı ve rahmani kuvvetle tüm esaret zincirlerini kıranlar ancak özgürlük aşığı olmayı hak edenlerdir.
Yasin deyince Ölmüşler, Fatiha deyince mezar taşları, hatim deyince ölüye hediye akıllara geliyorsa Bu ümmetin yaşayan ölü olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz, Hakikatte İslam en iyisi ama Müslümanlar bunun neresinde?
1400 yıldır Müslümanlar namaz kılıyor, Namazda bir değişiklik olmadığına göre Müslümanlar hayatlarının kalan diğer kısımlarını sorgulasınlar?.
Her ikisine de selam olsun İmam-I Zaman(as) ve İsa(as) dört gözle bekliyoruz beklenti ve temennimiz de haklı bir temenni ve beklenti olacaktır.
Son nefesinde bile adalet ve İnsaniyet derslerini veren "O" yüce öğretmen ve Ruh’a selam olsun. Vesselam