Koronadan Daha Tehlikeli Virüs Gram Gram İşliyor Hücrelerimize
Dünya koronavirüse karşı çeşitli önlemler alırken, nesillerimizi yok edecek daha tehlikeli bir virüs enjekte ediliyor algılarımıza.
Koronavirüsü anlamaya çalışırken, nesillerimizi yok edecek daha tehlikeli bir virüs sinsi sinsi yayılıyor aramıza. Sosyal medya ve televizyon aracılığıyla her eve giriyor, her kesime ulaşıyor.
Virüsün adı: “Eşcinsellik”
Pahalı arabalara binen, lüks villalarda yaşayan sözde sosyal medya fenomenleri, eşcinsel olduklarını gizlemeden açıkça propaganda yapabiliyor artık!
Ahlaksızlık üzerine kurduğu paylaşımlarla yüzbinlerce tık ve beğeni alan kişiler, “benim bedenim benim kararım” sloganlarıyla eşcinsellik propagandası yaparken, peki nasıl oluyor gençlerimiz de utanmadan sıkılmadan bu kişileri izliyor?
Nasıl oluyor, sosyal medyada fenomen olarak tanınan eşcinsel biri, utanmadan sıkılmadan "Çıkın dışarı, çıkın dışarı geberin hepiniz, hepiniz geberin! Fazlalığınız gebersin, biz devam edelim, gençler olarak… Defolun, geberin çıkın dışarı!" diyebilme cüreti bulabiliyor kendinde?
Nasıl oluyor, Netflix’te eşcinselliğin propagandasını yapan bir dizinin çok yakında yayında olacağı duyurusu yapılıyor ve toplumun genelinden bir tepki gelmiyor?
Nasıl oluyor, bir moda programında ya da şarkı programında jüri üyesinin eşcinsel olması yadırganmıyor?
Ve nasıl oluyor, yüzde 99’u Müslüman olan bir toplum için bu durumlar sıradanlaştırılabiliyor ?
TEHLİKE “GELİYORUM” DEDİ
Türkiye’de sadece elli yıllık süreçte gelinen noktada, kısa yoldan köşeyi dönme - günü kurtarma – maddiyatçılık – cinsellik ve kadın sömürüsü gibi konular popüler kültürün bir uzantısı olarak yaygınlaştığına kanaat getirenler yeni bir projenin startını verdi: “Eşcinselliği normalleştirme”
1990‟lı yıllarda artış gösteren özel sermayeli televizyon kanalları ile oluşan rekabetle cinsellik sıradanlaşmış, 900’lü telefonların başında bekleyen – gençlerin sevgilisi- pop yıldızları ise bu sıradanlaşmanın ekran yüzleri olmuştu.
Zenginlerin şaşalı hayatları, kimin eli kimin cebinde olduğu anlaşılmayan vıcık vıcık ilişkiler, sadece yazılı basında değil medyanın tüm mecralarında aktif bir şekilde konu ediliyordu. Magazin Türkiye’yi adeta bir ahtapot gibi sarmalamıştı.
Günümüz televizyon yayıncılığının en yaygın türlerinden biri olan Reality ( yani; dans, yetenek, gözetleme, oylamaya dayalı, jürili ve magazin…vb. konulu) programlar Batı güdümündeki dünya televizyonlarında olduğu gibi Türk televizyonlarında da geniş bir yayın alanına sahip olacaktı.
Türkiye’de Reality Televizyon programları ve yetenek programlarının tamamına yakını ise ithal formattaydı. Büyük ödeneklerle Amerikalı toplum mühendisleri tarafından oluşturulan çeşitli formatlardaki programlarla, verilmek istenen mesajlar Türk halkına empoze edilecekti.
Türk halkı için kutsal sayılan aile yapısı hedef alınarak, çeşitli evlenme programlarıyla evlilikler basitleştirilecekti.
Evlendirilmek için kamera karşısına çıkarılan yaşlı amca ve teyzelerin hoplatılıp zıplatılıp oynatılmasıyla, yaşlılara saygı yerle bir edilecekti.
Türk örf ve adetlerinde kutsal sayılan sofra âdeti, eleştiriye ve rekabete dayalı çeşitli yemek sunum programlarıyla basitleştirilecekti.
Yetenek yarışmaları adı altında insanlar sıradanlaştırılacak, alay konusu olacak, izleyenler ise rezaletten keyif alacaktı.
Yardımlaşma duygusu ise, bir adada tek başına bırakılan birkaç kişinin hayvani içgüdüyle yarıştırılarak yerini bencillik ve şiddete bırakacaktı.
Geleceğin anneleri olan genç kızlar, meşhur olabilmek ya da bir miktar para kazanabilmek için moda adı altında vücutlarını teşhir etmek için şekilden şekle girecekti.
Toplumu altan alta işleyen bu tarz programların asıl maksadı ise günümüze geldiğinde daha iyi anlaşılacaktı.
Türk-İslam aile ve namus yapısıyla örtüşmeyen, bazen ahlaksız denilebilecek düzeyde diyalog ve eylemlerin normal gibi gösterildiği diziler, artık sıradan bir hale gelmişti.
Zenginlik, rahat yaşam, çalışmadan kazanma hemen hemen her dizide işlenecek, Aşk adı altında uygunsuz cinsel ilişkiler özendirilecek ve bunun adına Batı tarzı medeniyet denilecekti.
Toplum bunlara alıştırıldığında ise yeni bir projenin startı verilecekti! Ve verildi de: ‘Eşcinsellik propagandası”
Dizilerde eşcinsel olarak bilinen kişiler oynatılarak, yarışma programlarında sunucu ya da jüriler arasına eşcinsel kimliğiyle bilinen bir kişi seçilerek sıradanlaştırılacaktı!
Eşcinsellerin de toplum içinde dışlanmadan yaşadığı, büyük paralar kazanabildiği algısı oluşturularak eşcinsellik sıradan bir şeymiş gibi gösterilecekti.
Ve maalesef gelinen süreçte eşcinselliği LGTB adı altında kurumsallaşmasına izin verenler, televizyonlarda ve internet dizi platformlarında cinsellik/eşcinsel propagandası yapılmasına müsaade edenler Müslüman aile yapısına en büyük darbeyi vurmuş durumda!