Normal şartlarda Hıristiyan ve Yahudilerin birbirlerine düşman olması beklenir. Çünkü Hıristiyanlar Yahudileri İsa katili (god-killer/ tanrı katili) olarak doğuştan lanetli kabul ederler. Kur’an’ı Kerimin ifadesi ile taraflar birbirlerini dalaletle itham ederler. “Yahudiler dediler ki: 'Hristiyanlar bir şey (herhangi bir temel) üzere değillerdir'; hristiyanlar da: 'Yahudiler bir şey üzere değillerdir' dediler…”(Bakara 113)
Buna rağmen başını büyük şeytan Amerika’nın başını çektiği Hıristiyan Batı ile İsrail arasındaki dostluk ve yardımlaşma iki batılı devlet arasındaki ilişkinin çok çok ötesindedir. Bunlar sanki aynı din, aynı mezhep hatta aynı tarikattaymış gibi dayanışma sergilerler.
Biz müminler “Küfür tek millettir” düşüncesi ile Onlar arasındaki ittifakı anlayabiliyoruz. Ancak anlamadığımız ve bizi hayrete düşüren, aynı ittifak içerisinde İslam âleminin ciddi bir kesiminin de yer almasıdır.
Son normalleşme anlaşmaları ile İsrail’e dost olmayan Müslüman devlet sayısı parmak sayısını geçmez.
İsrail’in kadın, çocuk, yaşlı demeden işlediği vahşi katliamlarına, Mescidi Aksa’yı necis çizmeleri ile kirletmesine, toprak gasp ve işgaline rağmen bu dostlukların sebebi nedir?!
Kur’an-ı Kerim Hıristiyan ve Yahudilerle dostluğun şartının sarahaten göstermiştir: “Sen onların dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hristiyanlar da senden asla memnun kalmayacaklardır….” (Bakara 120) Bu ayeti kerimenin tefsirinde merhum Şehit Seyyid Kutup “Onların dinine uymayı” açıklarken bir Müslümanın birbirlerine aykırı iki farklı dine aynı anda uymasının mantıken imkânsızlığına değinir. Her iki dine girmenin mantıklı izahı ancak şöyle yapılabilir. Onların kendi dinlerini tahrif ettikleri Kur’an’la sabit olduğundan bunda şüphe yoktur. Müslümanlar da ancak dinlerini tahrif etmekle Onların dinlerine uyabilirler. Yani onlar Müslümanlara “gelin Yahudi veya Hıristiyan olun” demiyorlar. Sadece “dininizi tahrif ederseniz aramızda sorun kalmaz, bize dost olursunuz” diyorlar.
Demek ki Müslümanların önemli bir kısmı Allah’ın ikazına rağmen Hıristiyan ve Yahudilerin çağrılarına olumlu karşılık vermişler ki onların dostluklarını kazanmışlar. Bu dostluğun bedeli Allah’ın dostluğu ve yardımından mahrum kalmaktır.
Hak Batıl, Hidayet Dalalet, Nur Zulmet, Zalim Mazlum ayrımlarına şunu da ilave etmemiz gerekiyor. Dinlerine sadakatle bağlı olanlar ve tahrif edenler.
Dinlerini tahrif edenler, kendilerini dinsiz değil bilakis dindar olarak tarif ederler. Kilise, Havra ve camiler inşa eder, onarır ve doldururlar. Ancak bu ibadethaneleri kendi saraylarına, servetlerine, zulümlerine siper ederler.
Zulümlerini çoğunlukla adalet sarayları eliyle gerçekleştirir, fesadı ıslah diye pazarlarlar. Ürettikleri nükleer biyolojik kimyasal silahlar ile kaynaklarını talan etmeye gittikleri ülkelere huzur ve barış götürdüklerini söyler ellerindeki büyüleyici medya gücü ile halkı buna inandırırlar. İnsanlığın ortak değerlerini tahrifte yarışır, köpek bakmayı bebek bakmaya tercih eder, bir bebeği bir köpeğe kurban vermekten çekinmezler.
Dinini tahrif etmiş bir Müslüman, kendisi gibi dinini tahrif etmiş bir Yahudi veya Hristiyan’ı dinine sadakatle bağlı bir Müslümana tercih eder. Aynı şey diğer dinler için de geçerlidir.
Demek ki Mazlumun dini sorulmadığı gibi zalimin dinini de sormayacağız. Her dinden zalimler ve mazlumlar birbirlerinin kardeşidirler ve kendi aralarında yardımlaşırlar.
Zalimler için yaşasın cehennem! (Emin Güneş - Hürseda Haber)