Bir takım yalan ve iftiraların şöhret bulması çokça yaygınlaşması o yalana inanmaya hazır geniş bir kitlenin varlığı ile ilgilidir. Karşı taraf bazen bu yalandan haberdar dahi olmaz, bazen cevap vermeye tenezzül etmez, bazen de bunu, yalanı uyduran kitlenin söyledikleri doğruların da asılsız olduğuna delil saymak için kullanır.
Her meşhur yalanın mutlaka alıcı bir kitlesi vardır. Bunlar yalanın farkında olsalar dahi içinde bulundukları rüyadan uyanmamak gibi bir saplantı ile yalanı sürdürmeye devam ederler.
Özellikle Yahudilere yönelik iftiralar için Nisa suresi 105-115. Ayetlerinin nüzul sebebi incelenebilir. (1) Hasımlarına iftira etmeyi; dinlerine, davalarına hizmet gibi, ibadet aşkıyla yapanlara, Yapmayın! Etmeyin! Bu vebaldir! Diyenler, “Yahudileri koruyup kollamakla” itham edilmekten çekinirler.
En meşhur ve yaygın yalanlardan birincisi “TEL AVİV İSLAM ÜNİVERSİTESİ” yalanıdır. Güya 1956 yılından beri MOSSAD yönetiminde İslam dünyasına âlim, vaiz, imam yetiştiren gizli bir üniversitede bütün temel İslam ilimleri öğretiliyormuş. Oysa böyle bir üniversite yoktur. Bunu ilk uyduran Dr. Salah El Halidi adlı bir yazardır. (2) 6 Eylül 2019 da kaleme alınan yazının linkini açtığınızda Türkiye’deki yazının kaynağı olduğu yani yazının buradan alındığı çok açık görülecektir. Sonradan bu yazıya Arapça ve Türkçe videolar çekilmiş, videolarda da Tel Aviv Üniversitesi görselleri kullanılmıştır.
Hâlbuki ne güzel de inandırılmıştık. Fikrimize, düşüncemize, ideolojimize muhalif gördüğümüz âlimleri hocaları hemen bu üniversiteden mezun diye damgalayacaktık. Sanki MOSSAD’ın buna ihtiyacı varmış! Sanki İsrail’le normalleşme yarışında itişip kakışanların Üniversitelerinde hatta medreselerinde yeterince MOSSAD’a gönüllü ajanlık yapacak alim, vaiz, hatip yetişmiyormuş gibi…
Bu yalanın bir benzeri yaşadığım Şanlıurfa İliyle ilgili idi.(3) Güya İlimizde mevcut İtalyan hastanesinde İsrail’li kadınlar doğum yapıyor, çocuklarına TC vatandaşlığı alıyorlarmış. Bu yalanı yıllar önce ilk bana haber veren arkadaşıma: “Hadi gidelim hastaneyi taşlayalım birkaç camını kıralım” dediğimde. “Abi hastane nerede demişti?!” Haberi getirenin ilimizde böyle bir hastanenin olmadığından haberi yoktu. Yalan o kadar tatlı gelmişti ki! Sonra biraz düşündü ve "abi Urfa’yı avucumuzun içi gibi biliyoruz. Böyle bir hastane yok ki!" Demişti.
İkinci Meşhur yalan: “CIA eski direktörü Graham Fuller, İslamsız Dünya kitabında diyor ki, ‘ABD’nin dünya hâkimiyeti önündeki tek engel Sünni Müslümanlardır. Vahhabilerle ortak çalışıyoruz, Şiileri kullanıyoruz. Sünni iktidarın yıkılması, Sünniliğin kalesi olan Türkiye’nin yıkılması ile mümkündür.”
Devamında : “Bilmediğimiz bir şey değil…
İngilizler, Osmanlıyı bunlarla parçaladı.
Ve asırlardır, Sünni Anadolu Müslümanlarıyla savaşları hiç azalmadı.
Osmanlıdan sonra, Kur’ân-ı kerim, Hadis-i şerif ve ilmihal kitaplarını okumak devlet eliyle yasaklandı (!)
Âlimler darağacına çekildi…
Ezan-ı şerif, zorla Türkçe okutulmaya başladı.
Sonra bu yasaklar kırıldı…
Ama oyun ve tuzakların ardı arkası gelmedi.”
Evet, böyle bir kitap var ama ne orijinalinde ne de çevirisinde böyle bir bilgi mevcut değil. Masa başında uydurulmuş bir yalan! Konuyla ilgili Fehmi Koru'nun “Bir yazıdan hareketle doğru bilinen yanlışlar… Ya da çakma bilgi çöplüğü olan ülkemiz” yazısı (linki) ektedir (4)
Üçüncü meşhur yalan: “Iraklı Şii araştırmacı Ensar el-Sadr'ın ibretlik yazısı
"Biz arlanmaz, utanmaz bir toplumuz. Ve tarihi gerçekler asla unutulmamalı!
1) -Şam, İran ve Irak'ı kim fethetti?
Ömer bin Hattab, Sünni.
2) - Pakistan, Hindistan ve iki nehir ardındaki ülkeyi kim fethetti?
Muhammed bin Kasım, Sünni.” Diye devam eden yazı. (5)
Yazının sahteliği ilk maddesinden anlaşılmaktadır. Bu yazının altına “Hz. Ömer Sünni ise hangi imama tabi olmuş, bilelim de bari Hz. Ömer’le aynı mezhebe girelim”. Demiştim. Bu fitne amaçlı ahmakça yazının da yazarı yok! Ensar el-Sadr adlı bir araştırmacının olmadığına dair araştırmacı yazar gazeteci Zeynep Karataş’ın sosyal paylaşım linki ektedir. (6)
Şimdi bu yalanları uyduran ve yayanlar tövbe ederler mi? Düzeltme ve özür yazıları yazarlar mı? Yoksa görmezden gelip pişkinliğe mi vururlar?!