Ana Dilim

Ziya Zakir Acar 25.09.2020 21:52:00
Göz açınca duydum seni,
Anam benim, “Ana Dilim”
Büyüledin her an beni,
Çiçeklendim kilim kilim!

“Dünyanın en duygulu dili Türkçedir; çünkü Türkçe, türküsü olan âşıkların dilidir.”
 Bir milleti var eden maddi ve manevi değerlerinden müteşekkil kültürü ile bu değerlerin korunup kayda geçirilerek yarınlara taşınmasında önemli işlev gören dil, o milleti ezelden ebede taşıyan iki dinamik unsurdur.

 “Toplumun hiçbir alanı dilden bağımsız değildir. İnsanın varlığı dil ile mümkün olduğu gibi, toplumların varlığı da ancak dil ile mümkün olmaktadır. Dil yoksa toplum da yoktur. Dil, bir toplumun kültür kimliğidir”  “Toplumun edebiyatı, sanatı, felsefesi, tekniği ile bütün kültürü, düşünceleri, töre ve gelenekleri dil ile bir bağlılık içindedirler. Töre ve geleneklerin kuşaktan kuşağa aktarılması ancak bir bildirme ile olabilir. Bunu da ancak dil başarır”

Binlerce yıllık tarihi ile Türk dili, millî kültürümüzün ortak ifade aracıdır, kutsal bir mirastır. Karamanoğlu Mehmet Bey’in 13 Mayıs 1277 Karamanoğlu Mehmed Bey’in 13 Mayıs 1277’de “Bugünden sonra hiç kimse divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçe ’den başka dil konuşmayacak” fermanı, Türkçenin devlet dili olması, gelişmesi ve gelecek nesillere nakledilebilmesinde önemli bir yer teşkil etmektedir.

“Kültür, bir topluluğu, bir cemiyeti, bir milleti millet yapan ve onu diğer milletlerden farklı kılan hayat tezahürlerinin tümüdür” der. Hayat tezahürleri, her milletin kendi özüne ait olan ve bu özü yansıtan millî ve manevi değerlerdir. Bu değerler; din, dil, örf ve âdetler (gelenek ve görenekler), dünya görüşü, yaşama biçimi, tarih, sanat, edebiyat, coğrafya… vb. unsurlar olarak karşımıza çıkar.

 Bunların en önemlisi dildir. Kültür oluşumu, gelişimi, aktarılması açılardan bakıldığında dilin işlevi ve önemi rahatlıkla görülebilir. Dil bir memleket içinden geçen akarsu gibidir. Bir yandan o beldeye hayat verir diğer yandan da yöredeki derelerden, çaylardan beslenerek tüm insanlığın ortak ürünü olan medeniyet ummanına ulaşır, katkı sağlar. Nasıl ki akarsu hem içinden geçtiği beldeye hayat verir ve o yörenin kaynaklarından beslenerek çoğalarak akar; dil de içinde bulunduğu toplumun kültürel hazinelerinden yararlanır ve aynı zamanda toplumun kültür dokusunun oluşumunda çimento işlevi görür.

Dil ve kültürü birbirinden ayrı düşünmek neredeyse imkânsız gibidir. Dil olmadan kültür temelsiz bir binaya benzer. Kültürü olmayan bir milletin dili de kaynağı kurumaya yüz tutmuş bir nehir gibidir. Diline gereken önemi vermeyen toplumlar kültürlerini kaybettikleri gibi, kültürüne sahip olmayanların da dillerini dinamik tutma seçenekleri ortadan kalkar.

İnsan yaşamının temel taşı olan dil, Gökalp’in de dediği gibi sahip olunan duygu ve düşüncenin kabı gibidir. Bireylerin sahip oldukları duygu ve düşünceler dil ile vücut bulur, görücüye çıkar. Diğer bireyler tarafından kabul gördüğü oranda da toplumun ortak değeri hâline dönüşür. Çünkü toplumu oluşturan bireylerin duygu ve düşünceleri sahip olunan kültürün birer yansımasıdır.

“Dil ve kültür bir milletin canıdır. “öz” ve Türkçe” kelimelerinin parıltılarına kapılarak bu hareketin abeslik, kültür ve milli varlığa karşı oluşunu görmeyenler gerçekten gaflet ve dalalet içindedirler. Bizi birleştiren dili ve edebiyatı yok ettik mi ne hale geliriz bir düşünün.

Ezeli düşmanımız olan Ruslar, bunu dört gözle bekliyorlar. Komünist ihtilalinden önce Asya Türkleri ile Anadolu Türkleri arasında müşterek bir yazı diline doğru gidiliyordu. Komünist Rusya muhtelif Türk şiveleri arasındaki küçük farkları abartarak Özbekçe, Kazakça, Kırgızca, Azeri diye dil ilmine aykırı beş on dil icat etti. Maksadı Türkler arasındaki birliği parçalamaktı. Şimdi biz Türkiye’de milli dili, Öz Türkçe, Arapça, Farsça, Osmanlıca diye ayırmaya çalışıyoruz. Dil birliği ile milli birlik arasındaki münasebeti düşünürsek bu yolun nereye varacağını kolayca kestirebiliriz.”

Günümüzden 2500 yıl önce yaşamış Çinli bilge Konfüçyüs şu sözleriyle dilin toplum için ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştır. “…
“Bir ülkenin yönetimini ele alsaydım, yapacağım ilk iş, hiç kuşkusuz dilini gözden geçirmek olurdu. Çünkü dil kusurlu ise, sözcükler düşünceyi iyi ifade edemez. Düşünce iyi ifade edilemezse, görevler ve hizmetler gereği gibi yapılamaz. Görev ve hizmetin gerektiği şekilde yapılamadığı yerlerde âdet, kural ve kültür bozulur. Âdet, kural ve kültür bozulursa adalet yanlış yollara sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içinde yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar önemli değildir!.“

(KONFÜÇYÜS.)

Bugünkü Türkçe, 1300 yıllık yazılı bir geçmişe sahiptir. İlk yazılı kaynaklardan olan ‘Orhun Yazıtlarına baktığımızda, yazı geleneğinin oluşmuş olduğu ve soyut kavramların da yer aldığı işlek, akıcı bir dil görürüz. Beş bin dolayında kelimenin kullanıldığı Orhun Yazıtlarındaki bu dil, Türkçenin sözlü kaynağının çok eskilere dayandığını gösterir. Bir dilin yazı dili olabilmesi ve işlek bir duruma gelebilmesi için yüzlerce ya da birkaç bin yıl gerekmektedir. Bugünkü bilgilerimiz, Türkçenin sözlü kaynağının 4-5 bin yıl öncesine kadar gidebileceğini düşündürmektedir.

Böyle köklü bir geçmişe sahip olan Türkçe, Türklerin, tarih içerisinde değişik toplumlarla karşılaşması ve onlardan etkilenmesi ile farklı dillerin etkisine girmiştir. Her dönemde, diller birbirini etkilemiş ve sözcük alışverişinde bulunmuştur. Ancak, kimi zaman bu alışveriş, bir dilin diğerine baskısı şeklinde olmuştur.

Türklerin İslamiyet’le tanışmaları, Arap kültürüne ilgi duymalarıyla birlikte, Türkçe Arapçanın etkisi altına girmiştir. Oysa aynı dönemlerde 11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmut, Türkçenin bir gün dünya dili olacağına inanarak, Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla Divan-ü Lügat-it Türk adlı sözlüğünü hazırlamıştır.

Bugün Türkçemizde, konuşurken ve yazarken ne gibi yanlışlıklar yapıyoruz: Öncelikle iletişim organlarımızdaki İngilizce program adları, çarşı ve sokaklarda İngilizce iş yeri adları, yerli malı ürünlerde bile İngilizce adlandırmalar dilimizin gelişimini engellemektedir. Türkçe karşılığı olduğu halde yabancı sözcük kullananlar bilerek ya da bilmeyerek Türkçeye kötülük etmektedirler. Ayrıca, iletişim organlarındaki özensiz diziler ve yetersiz Türkçeleştirilmiş sinema filmleri yüzünden yanlış kullanımlar topluma sunulmakta ve bunlar hızla toplum içinde yayılmaktadır:

 Kafayı yemek, acayip güzel, aman tanrım, dehşet güzel, kendine iyi bak, mesele nedir, umarım..,üzgünüm…,korkarım….ile başlayan cümleler, banyo almak, duş almak, çay almak, start almak gibi örnekler bunlardan bazılarıdır. Bunlar Türkçenin yapısına ve işleyişine aykırı olduğu için anlatım bozukluğu oluşturmaktadır. Söyleyişle ilgili sorunlarımız da oldukça fazladır: A:dile, Ha:lit, A:bidin Nazire vb. pek çok kişi adı ile demokrasi, laik, tari:kat, fakir, a:fiyet gibi daha pek çok sözcük de yanlış seslendirilmektedir. Türkçenin geliştirilmesi ve söz varlığının zenginleştirilmesi için, toplumda dile sahip çıkma bilinci oluşturulmalı, dilin doğru ve güzel kullanımı sağlanmalıdır. Bunun için, belediyeler, ticaret ve sanayi odaları vb. kuruluşlar ile işbirliğine gidilmeli, özendirici ve ödüllendirici yollara başvurulmalıdır. Toplumda doğru ve güzel konuşma özendirilmelidir. Dilde zorlama ile hiçbir şey yapılamaz. Yapılması gereken, dilin doğal akışı içerisinde gelişmesini sağlamak, dili olumsuz dış etkilerden korumaktır. Bunun için de toplumun dil konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir.

Kaşgarlı Mahmut, Hz. Muhammed’in(S.A.V.) Türkçeyle ilgili olarak söylediği sözlerden ilk söz eden kişidir. “Türklerin dilini öğreniniz, çünkü onların uzun süren bir egemenliği olacaktır.”

Ant içerek söylüyorum, ben Buhara'nın, sözüne güvenilir imamlarının birinden ve başkaca Nişaburlu bir imamdan işittim. İkisi de senetleri ile bildiriyorlar ki, Yalvacımız (Peygamber), kıyamet belgelerine, ahir zaman karışıklıklarını ve Oğuz Türklerinin ortaya çıkacaklarını söylediği sırada Türk dilini öğreniniz, çünkü onlar için uzun sürecek egemenlik vardır buyurmuştu. Bu söz (hadis) doğru ise sorguları kendilerinin üzerine olsun Türk dilini öğrenmek çok gerekli bir iş olur. Bu doğru değil ise akıl bunu emreder. Tanrı, Türk burçlarını yükseltmiş ve onların mülkleri üzerinde felekleri döndürmüştür. Tanrı onlara Türk adını vermiş ve yeryüzüne ilbay kılmış, hakanları onlardan çıkartmıştır. Dünya uluslarının yularların onlar eline vermiş, herkese üstün kılmıştır. Onlarla birlikte çalışanları aziz kılmış ve Türkler onları her dileklerine ulaştırmış, kötülerin şerrinden korumuştur. Onlara hedef olmaktan korunabilmek için, aklı olana düşen şey, onların yolunu tutmak, derdini dinletebilmek gönüllerini alabilmek için dilleriyle konuşmaktır."

Görüldüğü gibi Kaşgarlı Mahmut, vatansever, Türklere hayran, yaptığı işe yürekten inanan bir bilim adamıdır. Divân daha sonraları pek çok bilim adamı tarafından kullanılmıştı. Antepli Aynî diye bilinen Bedreddin Mahmud, İkdü'l-Cumân fî Tarihi Ehli'z-Zamân'da ve Kâtip Çelebi Keşfü'z-Zûnun'da Divân'dan söz ederler. Ancak sonradan yıllarca unutulmuş, neden sonra İstanbul'da Ali Emiri'nin (1857-1923) eline geçen Sâvî'nin nushası Sadrazam Tal'at Paşa'nın (1874-1921) aracılığı ile Kilisli Rıfat Bilge'nin (1873-1953) gözetiminde basılmış hemen bütün dünya Türkologlarının ilgisini çekmiştir.           
Aşağıdaki sözler ise hem Kaşgarlı’da hem de Cürcani’nin Ahir Zaman” adlı esrinde vardır.

“Yüce Allah dedi ki: Benim bir ordum vardır. Ona Türk adını verdim ve Doğu’da yerleştirdim. Bir ulusa kızarsam Türkleri o ulus üzerine musallat kılarım.”
Kaşgarlı Mahmut da bu durumu eserine şöyle açıklar: ”Eğer hadisler doğru ise Türk dilini öğrenmek çok vacip (gerekli) bir iş olur. Doğru değilse, akıl bunu emreder.” Kaşgarlı Mahmut, eserini Araplara Türkçe öğretmek ve Türkçenin Arapçadan üstün olduğunu göstermek için yazmıştır. Kısaca sözü şuna getirir: Türkçe öğrenmek, peygamberin ve aklın emridir.

Dünya’nın en kadim ve en köklü dili olan, kültürümüzün ve birliğimizin temelini oluşturan Türkçemizi korumak, yaşatmak ve gelecek kuşaklara aktarmak hepimizin görevidir.
Dilimiz sadece ifade aracımız değil, içinde yaşadığımız evrendir. İdrak ve anlam evrenimiz olan dilimizi iyi kullanmak ve geliştirmek hayatı nasıl yaşadığımızı gösterir. Dil evreni, hayatımızın ufuklarını çizer. Dilimiz hayatımızdır.
 Türk Dil Bayramı’mız kutlu olsun.


Kaynakça:
 Divânü Lügâti’t Türk (Kaşgarlı Mahmut)
 İslamiyet ve Türkler (Dursun Hakkı Yıldız)
 Dil Atlası (Yusuf Akçay)

http://www.bizimelbistan.com/yazar.asp?yaziID=5582
http://www.mynet.com/cevaplar/turklerin-dilini-ogreniniz-cunku-onlarin-uzun-surecek-hakimiyetleri-olacak-sozu-kime-aittir/6240695
https://tr.wikipedia.org/wiki/Kantura