Tarih sahnesi mustazaf ve müstekbir mücadelesi ile doludur Habil ve Kabil’den beri...
Bir tarafta Kisralar, Firavunlar, şahlar , padişahlar ve onların yandaşı sahte din adamları, burjuvalar, askerler...
Diğer tarafta peygamberler, ezilen işçi köylü halk ve onlara önderlik eden liderler...
Bunlara önderlik eden yakın tarihte, 14. Lui’ye karşı Robespier, Danton
Sahte din adamlarına karşı Luther,
Sömürgeci İngilizlere karşı Gandi, Mandela,
Padişaha karşı Atatürk,
Çin İmparatoruna karşı Mao,
Çara karşı Lenin ,Troçki,
Küba da Castro örnek gösterilebilir...
Ezilenlerin haklarını savunma ve adaleti teessüs ettirme adına böyle pek çok kanaat önderi tarih sahnesinde yerine almıştır, bu düalite içinde...
Ancak bunların bir kısmı makam mevki ve mülk zehirlenmesine uğramış, müsteşarların lideri iken bizzat kendileri müstekbir olmuşlardır...
İmam Humeyni ( ra) ise mücadeleye mustazaf önderi olarak başlamış, sarayı devirmiş ama kendisi saraya geçmeyip müstekbirleşmemiş, son nefesini kerpiçten evinde, tüm insanlığa örnek olacak bir manevi miras bırakarak vermiştir.
Böyle bir yüceliğe sahip olduğu için de Rabbimiz ( cc) ona hayatı boyunca muzafferiyet nasip etmiş, dünya tarihinin şahit olmadığı bir insan selinde aşk ile müminlerle vedalaşarak sevgiliye ruhunu , huzur içinde teslim etmiştir.
Bugün İslam coğrafyasında şu ana kadar, emperyalist ve siyonist bayrağının hemen hemen dalgalandırılmadığı tek ülke İran ise bunu böyle bir rehbere borçlu olunduğu unutulmamalıdır.
42’nci yıl mübarek olsun.
Saygı ve selamlarımla...