Geçenlerde medyada dolaşıma sokulan bir video vardı.
Afganistan'lı kadınlar, İranlıları uyararak, kendi yakın tarihlerinden örnekler veriyordu. Yıkılmış ve artık ayağa kalkması çok zor olan ülkelerinin halini örnek gösteriyorlardı.
Bunu, son iki aydır "Kadına Özgürlük" sloganıyla İran devleti üzerinde baskı kurmaya çalışan Batılı Devletlerin gerçek niyetlerine dikkat çekmek için yapıyorlardı.
Zira ABD, Kanada, Fransa ve İşgal Rejimi İsrail, bizzat Başkanları düzeyinde destek sunuyordu İran'da Yönetim Değişikliği'ne...
Irak, Suriye ve Libya'da da öyle yapmamışlar mıydı sanki?
"Özgürlük, İnsan Hakları, Demokrasi" diye girdikleri o ülkelere bıraktıkları ölüm, kan ve yıkım göz önüne alındığında Afganistanlı kadınlar haklı değil miydi?
Ayrıca mesele, "Kadın Özgürlüğü" ise eğer, koskoca bir ülkeye adını veren Suud Aşiretini ayakta tutan Batılılar, bu ülke rejiminin kadına yönelik ağır baskıcı tutumu karşısında niye sessizler de, İran'da "Kadın Özgürlüğü" için milyar dolar bütçesi olan bir "Hibrit Savaşı" başlatmış durumdadırlar?
Sahi gerçekten İranlı kadınlar için mi, şimdi bu protestolara destek?
40 yıldır o kadınların ülkesine yönelik bunca saldırı, ambargo neydi öyleyse? İranlı kadınlar, kimyasal gaz yedikleri için binlerce sakat çocuk doğurmadı mı? Sahi Kimyasal gazı kim vermişti Saddam'a? Bu gazı kullanmanın suç olduğunu, kullanımının tazminat gerektiğini, BM Genel Kurulu'nda engelleyen kimlerdi? ABD kadar İran kadınına zulüm eden ikinci bir ülke var mı ki, şimdi Başkanı Bıden "İran kadınları için" tweet atıyor, video çekiyor?
İranlılar, en basit ilaç, tohum, makine ekipmanı, hastahane ekipmanı tedarikinden mahrumdu. Zira başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler, İran'a bu malları satan ülke ve şirketlere ağır ambargolar uyguladılar/uyguluyorlar.
Düşmanı iyi tanımak zorundadır bu coğrafyanın insanı. Gözünün içinden tanımalı onu. Nefesinden, sesinden... Yapamazsa bunu, kanı boşalır da haberi olmaz. Evini yıkmak için hazırlanan dozere kendisi yol gösterir. Yıkılınca anlar, kendi evi olduğunu...
Bugün Iraklılar, bizim çöp bidonlarımızdan naylon poşet topluyorsa eğer, o gün Bağdat meydanına giren Amerikalı Coni'nin postalını öptükleri için...
Suriyeli, gittiği ülkelerde eğer hergün hakaret yiyorsa, parya muamelesi görüyorsa; dünyanın dört bir yanından ülkesine üşüşen ruh hastalarına ispiyonluk yaptığı için...
Ya Libyalı?! Batılıların gerçek niyetini gördü ama iş işten geçti artık...
Gerçek acı da olsa, gerçekliği değişmez.
Afganistanlı Kadınlar, işte bu tecrübe ışığında İranlılara mesaj gönderiyor. Gerçi İran, Direnişin Karargahı bir ülke. Halk, tüm bu hadiseleri biliyor ve hatta çok çok iyi biliyor... O yüzden Batının orada başarılı olma şansı yok denecek denli...
Ancak ülkemizde bir takım "ABD dolmuşunda Alinejad dinleyen zevat"a sözümüz:
Batılılar, hazırlığı iyi yapılmış iki sefer'de saldırdılar İran'a.
Birincisi, ateşli silahlar cephesinden oldu, Irak'tan... Öyle ki, şimdi alıp Arnavutluk'a götürdükleri Halkın Münafıkları Örgütü, hem içeride sabotaj ve suikast yapıyordu, hem de Saddam'ın tanklarının içinde Irak askerleriyle beraber kendi ülkelerine karşı savaşıyorlardı. Öyle çok iş çıkardılar ki o zaman. O kadar çok elit insan öldürdüler ki, düşmanları, İran'ın belinin bir daha asla düzelemeyeceği şekilde kırıldığına inanıyordu. Ancak olmadı bu...
İkinci saldırı için bu sefer çok beklediler. Renkli Devrim veya Yumuşak Savaş'da denilen Soros Projesi'ni uygulamaya koydular. Bunun için siyasi tansiyonun yüksek olduğu 2009/Mir Huseyn Musevî ile Mahmud Ahmedinejad arasında geçen seçimi beklediler. Sonuçları manipüle ederek "Oyum nerede?!" başlığıyla bir sosyal çalkantı yaratıp, bunun üzerinden yumuşak geçişi denediler. Devrimciler, konuya vakıf olduğu için bu hesap da tutmadı.
Şimdi ise üçüncü yolu deniyorlar; Şimdi yaşanan da aslında bir savaş...
2022 Hibrit Savaş Konsepti uygulanıyor halihâzırda.
Hibrit (Karma) Savaş, mahiyeti itibarıyla tek boyutlu değil. Yani toplumun bir kesimi üzerinden veya bir etnik, mezhebi boyuttan değil. Çoğulcu bir saldırı sözkonusu...
İnkılap sözcüleri, protestoculara, "lideri olmayan hareket" derken, aslında işin bu boyutuna dikkat çekmek istiyor. Hibrit Savaş'ta lider ol(a)maz. Zira liderin, tüm bileşenleri temsil etme durumu yoktur.
Protestoları başlatma butonu Mehsa Emini adlı bir kızın ölümü idi mesela. Ona basarak başlattılar savaşı. Bizim ülkemizde bile bir kesimin "öldürdünüz kızı" diyerek koroya katıldığı döneme dönersek eğer mesele sanki bir kadının saçının teli göründüğü için öldürülmesi idi...
Peki ya gelinen nokta? Şimdi o kadını hatırlayan var mı? Ya da ölüm sebebi; gerçek miydi, yalan mıydı, ilgilenen var mı? (Selahaddin Demirtaş'ın kazıttığı saçları çıkmış mıdır acaba?!)
Kadın seçmişlerdi.
Kadını, Kürt olandan seçmişlerdi. Zira en kullanıma hazır terör örgütü o bölgede PEJAK'tır. Onun eliyle görecek işleri olacaktı.
Kadın ama kadının başörtüsü seçilmişti. Zira sol, seküler, liberal kesimi, kurdukları koroya dahil etmek için başörtüsü iyi bir argümandı...
Şimdi gelelim Hibrit Savaşın ikinci aşamasına.
Sistan-Belucistan'dan da saldırı başlattılar bu arada, kendilerine dahil ettiler. Ki, o bölgede asla başörtüsü konuşamazsınız. Halk oldukça mutaassıptır. İslami şekil üzerinde oldukça hassastır. Ama o halkı da sürece dahil ettiler. Nasıl mı, mezhep üzerinden... Sünni oldular orada.
Kirmanşah'ta "Kürt Halkının hakları zayi olmaktadır" diye Kürtçü oldular.
Tebriz'de Türkçü oldular. "Azerbaycan'a dahil olmak niye olmasın?" diye Azerbaycan üzerinden dahi sayfa açtılar.
Tahran'da kadın, Şiraz'da Demir-Çelik İşçileri, İlam'da Esnaf oldular...
Düşmanı tanımak çok önemlidir...
İran halkı, bu hamlelerin hiçbirine prim vermedi. 90 milyonluk İran'da, 9 bin adamın bir araya toplandığı bir fotoğraf veremediler bu protestolarda. Veremeyince bu fotoğrafı, en büyük açığı Tebriz'deki GAMOH'çu azınlık vermiş oldu. Halka karşı "bîşeref/şerefsizler" diye bağırmaya başladılar... Ve son bir haftadır da silaha sarıldı "barışçıl göstericiler..."
Gündüz çıkamadıkları sokaklara gece çıktılar. Rastgele sağa sola ateş açtılar, sabotaj ve suikastler yaptılar.
İran'da bunlar olurken, Türkiye'ye de Taksim'den geldiler. "Amerika'nın başsağlığını kabul etmiyoruz" diye de bir cevap aldılar.
Umarım halkımız Amerika'yı; onun oyunlarını, sinsiliklerini, ona piyon olup halklarımıza ihanet edenleri tanımakta en teyakkuz halini alır artık.
"Kahrolsun Amerika!" bir slogan değil, yaşam biçimidir.