Allah’ın adıyla
Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Resulullah (saa), Müslüman’ı tarif ederken şöyle buyuruyor:
Müslüman, insanların elinden ve dilinden amanda oldukları kimsedir. (Bk: Usul-u Kâfi, İman ve küfür kitabında “müminin alamet ve sıfatları” babı, 19. Hadis., Buhârî, İman 5; Müslim, İman 64).
Yani Müslüman, insanların kendilerine haksız yere bir zarar eriştirmeyeceğinden emin oldukları kimsedir.
O zaman Müslüman toplumlarda emniyet ve adaletin, açıkça kendisini hissettiren ve topluma egemen olan hasletler olması gerekmez mi? Hâlbuki günümüzde emniyet ve adalet ne kadar da az ve ne kadar da uzak… Yalan, hile, suistimal, hırsızlık, yolsuzluk ne kadar da sıradanlaşmış… Müslüman toplumların çehresi artık tanınmaz halde. Güven duygusu neredeyse tamamen yok olmuş, ibadethanelerin çokluğuna, ibadet edenlerin varlığına rağmen hem de… Hatta insanlar yalan ve hilelerine kutsalları da alet etmekten çekinmez hale gelmişler… Hilesinin tutması için Allah adına yemin etmekten çekinmeyen, elinde tespihi, dilinde Allah sözü ile çekinmeden yalan konuşan, gittiği Haccı, kıldığı namazı sahtekârlığına perde yapan kimselerin varlığı Müslümanların tamamı hakkında maalesef olumsuz bir imaj bırakmış, Allah Resulü’nün (saa) yaptığı “Müslüman” tanımı neredeyse yok olmuş, hatta tersine dönmüş…
Hâlbuki Kur’an-ı Kerim de bu hususu özellikle vurgulayarak inananları uyarmıştır:
“Ey insanlar! Allah’ın verdiği söz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın, o aldatıcı da Allah hakkında sizi kandırmasın. (Fatır:5)
O zaman ihlaslı Müslümanların üzerine düşen vazifelerden bir tanesi de, toplumda Müslüman tanımının Resulullah’ın yaptığı tanıma uygun olarak kalmasını sağlamak, yani insanların ellerinden ve dillerinden haksız yere bir zarar gelmeyeceği konusunda emin olmalarını yaşayışları ile, toplumsal tavırları ile, komşuluk ilişkileri ile ortaya koymaktır. Bu konuda yine Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
“ İçinizden halkı hayra davet eden, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun.” (Al-i İmran:104)
Elbette buradaki davet, öncelikle dil ile değil, bizzat bunu yaşayarak, örnek olarak, kendi hayatına uygulayarak göstermektir.
Günümüzde Müslüman tanımının bu kadar olumsuz çağrışımlar yaptığını göz önüne alırsak, Müslümanların en önemli işinin “Ahlak” olduğunu görürüz. Müslüman’ın Ayet ve hadislerde tanımlanan ahlakının artık toplumda da amel olarak tezahür etmesi ve bunun yaygınlaşması elzemdir.
Sözümüzü tam da bu konuyu özetleyen bir kıssa ile tamamlayalım:
Hz. Ali’nin(a.s) zamanında üç kişi bir gencin yakasından tutup getirdiler. Dediler ki; Ya Ali! Bu genç babamızı öldürdü. Kısas yap ve cezalandır.
İmam Ali: "Neden öldürdün?" diye sordu.
"Ben deve çobanıyım" dedi. "Develerim bunların bağındaki bir ağacın meyvelerini yedi. Babaları da bir taşla deveyi öldürdü. Ben de aynı taşla adamı öldürdüm."
O zaman cezanı çekeceksin diye buyurdu.
Genç: Hiç olmazsa üç gün izin ver. Babamdan kalan mirası ve kardeşimi dayılarıma emanet edeyim de öyle ver cezamı."
"Ya kaçarsan?" diye buyurdu. "Buna kefil olacak kimse var mı?" dedi Hz. Ali...
Herkes sustu…
Malik Eşter dedi ki: "Ben kefilim!"
Hz. Ali: "Eğer kaçar giderse yerine seni cezalandıracağım."
***
Genci üç gün sonra geri dönmek şartıyla serbest bıraktılar.
Bir gün geçti. Herkes endişelendi, ya dönmezse... Yerine Malik mi cezalandırılacaktı?...
Akşama doğru genç nefes nefese koşarak geldi.
"Tamamdır kardeşimi ve mirası dayılarıma teslim ettim. Cezamı verebilirsiniz."
Hz. Ali buyurdu ki: "Kaçabilirdin, neden geldin?"
Genç dedi ki: "insanlar ARTIK VEFA KALMAMIŞ demesinler diye geldim.!"
Hz. Ali, Malik Eşter'e dönüp buyurdu: "Sen neden kefil oldun?"
Malik dedi ki: "insanlar HAYIRSEVER BİR İNSAN KALMAMIŞ demesinler diye kefil oldum..!"
Bu sahneyi gören üç adam: "Bu genci affettik.!" dediler.
Hz. Ali buyurdu ki: "Ne için affettiniz?"
Adamlar dediler ki: "insanlar ARTIK MERHAMET VE AFFETMEK KALMAMIŞ demesinler diye affettik.."
Evet, insanların “Müslüman, insanların elinden ve dilinden amanda olan kimsedir” tanımını unutmamaları ve Resulullah’ın (saa) tanımına uyan “Müslümanların” varlığından şüpheye düşmemeleri için azami gayret sarfetmek zorundayız. Çünkü din ancak güzel ahlakın üzerinde yükselir. Bunun için Allah Resulü (saa) buyurmuştur ya:
“Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim”…