Gazze Sınavı Geçti Ümmet Sınıfta Kaldı

Hazım Koral 28.08.2024 21:55:10

Yüce Rabbimiz, Buruc Sûresi'nde bir kavmin kadim tarihte sırf Allah'a olan imânlarından dolayı çukurlara doldurulup yakıldığından söz etmektedir. İşin diğer acı yönü ise bu vahşet sergilenirken insanların ateş çukurunun etrafına toplanıp yapılmakta olan bu vahşeti seyrediyor olmaları. "Şâhitlik edene ve şahitlik edilene andolsun ki, (mü'minleri yakmak için) hendek kazıp (içinde) alevli ateş yakanlar lânetlenmiştir. O 

vakit, ateşin etrafında oturmuş, mü'minlere yapılanları seyrediyorlardı." (Buruc: 3-7)
Bugün Gazze'de 7 Ekim'den bu yana yaşanan vahşete baktığımızda adeta "Ashab-ı Uhdut" karşımıza çıkmaktadır. İnsanların en vahşi yöntemlerle katledilmesi sadece kadim tarihlerde kalmış bir vaka olmadığını Gazze'de yaşanan insanlık dışı vahşet örneğinde gördük. Bugün de Gazze'de yaşanan dram ve soykırımı seyreden 2 milyar İslâm ümmetini ve dünyanın diğer 

milletlerini görüyoruz. Elbette birçok ülke ve coğrafyada vicdan sahibi insanların yaptıkları protesto ve nümayişlerle bu vahşeti telin edenler de var. Bu erdemli insanları tebrik ediyoruz ama bizim sitemimiz Müslüman ülkelerin başında olup da bu soykırıma sessiz kalan aşağılık siyasîleredir. 57 Müslüman ülke içerisinde sadece birkaç tanesi Gazze için bir şeyler yapmaya çalışıyor. Diğer çoğunluk ise yaşanmakta olan bu canavarlığı seyrediyor. Bazıları ise seyretmekle kalmıyor, İran ve 

Yemen'in fırlattığı füzeleri engelleme çabasına giriyor. Bu melunların başında Suudi Arabistan, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri gelmektedir. Bu ülke yöneticileri o kadar aşağılık bir tavır içerisindedirler ki, en son HAMAS Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniyye Tahran'da şehid edildikten sonra Rehber Ali Hamaney'in, "Misillememiz çok ağır olacak" sözünden sonra Suudi Arabistan, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri ortak bir karar alarak, "Bölgede olası büyük bir savaş patlak verirse 

biz İsrail'e hava sahamızı açarak İsrail'in yanında yer alacağız" taahhüdünde bulundular. Nitekim, az önce ifade ettiğimiz gibi bu aşağılık melun ülke liderleri daha önce de Yemen ve İran'ın attığı füzeleri Siyonist İsrail'den önce (hava savunma sistemlerini harekete geçirerek) engelleme çabasına girdiler. Ne yazık ki, durum bu. 
İran misilleme hakkından koşullu olarak vazgeçmek istiyor. Öne sürdüğü şart ise işgalci İsrail'in derhâl ateşkes yapıp Gazze'yi terk etmesi. En son yapılan 

ateşkes görüşmeleri sonuç vermedi. Bu yüzden dünyanın gözü İran'ın üzerinde. Ha bugün, ha yarın acaba ne zaman misilleme yapacak? Bu zaman zarfında işgalci Siyonist çete liderleri ve yerleşimci halk büyük bir psikolojik panik içerisinde. Gelen haberlere göre halk sığınaklarda yaşıyor ve antidepresan ilaçlar alıyor. Bir kısmı ise işgal topraklarını terk ediyor. 7 Ekim'den bu yana 1 milyona yakın Yahudi işgal topraklarını terk etmiş. Kanaatimizce iyi bir tercihte 

bulunuyorlar. Zira ilâhî vaad var, işgalcileri büyük bir felâket bekliyor. Kutsal Filistin topraklarımız üzerinde gayri meşru varlığı olan işgalci İsrail'in zevali yakındır. Bundan kaçış yok. Siyonist çete, ABD ve hempaları bunun farkında ve bu yüzden bölgeye olağanüstü yığınak yapıyorlar. Eşyanın tabiatı boşluk kabul etmiyor. Elin gâvuru İran İslâm Cumhuriyeti'nin niyet ve plânını çok iyi bildiği için 

bütün imkânlarını seferber ederek hummalı bir şekilde hazırlık yapıyor. İran ise şer cephesi karşısında adeta yalnız kaldı. Elbette İran'ın bölgede konsolide ettiği ve kolektif çalıştığı Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen gibi dayanışma içerisinde olduğu ülkler var. Ancak karşı cenahta yani Sitonistlerin safında sadece ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi Batılı ülkeleri görmüyoruz, buna ek olarak sözde Müslüman ülke 

olan Suudi Arabistan, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri'ni ve birkaç Arap ülkesini daha görüyoruz. Biz, soysuzlara özgü bu alçakça ihaneti nasıl izah edeceğiz? İran ve İran'ın konsolide ettiği Direniş Cephesi bileşenleri Gazze halkının feryadına kulak verip elinden gelen çabayı sarf etmesine ve nice bedeller ödemesine rağmen olmadık tezviratlara maruz kalmaktadır. Yok tiyatrodur, yok danışıklı dövüştür bir sürü 

iftiralar ile İran İslâm Cumhuriyeti'ne ve onun eksenindeki Direniş Cephesi'nin çabalarına gölge düşürmeye çalışan söz de cemaat liderleri ve ağzı laf yapan medya şarlatanları var. Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin Filistin davasına yönelik yaptıkları alçakça ihanetleri telin edeceklerine İran ve Direniş Cephesi'ni hedef alıp sürekli çamur atmaktadırlar. 57 Müslüman 

ülke içerisinde İslâm Cumhuriyeti'nin ve Direniş Cephesi'nin bütün bu yalnızlığına rağmen ortaya koymuş olduğu çabayı ve bir şekilde düşmana vurduğu darbeleri görüp takdir edeceklerine mezhep taassubundan dolayı bunca yapılanlar görmezden gelinmekte ve üstü örtülmeye çalışılmaktadır. Madem ki, "tiyatro ve danışıklı dövüş" diyorsunuz o hâlde siz bir şeyler yapın. Hükümete 

yapacağınız sivil baskı ile Kürecik Radar Üssü'nü kapattırın da sizi İran, Direniş Cephesi ve herkes takdir etsin. Sizin ülkeniz İncirlik ve Kürecik Üssleri ile hizmette kusur etmiyor. Bakınız, bir başka skandal ise yeni basına düştü: ABD açıklama yapmasa, işgalci İsrail'in güvenliği için yapılan tatbikata Türk Deniz Kuvvetler'inin iştirak etmesi bilinmeyecek ve sır olarak kalacaktı. Bunu ne ile izah 

edeceksiniz? Siyonist İsrail’e kalkan olması için ABD'nin Doğu Akdeniz’e gönderilen USS Wasp isimli amfibi hücum gemisi, Türk Deniz Kuvvetleri envanterinde bulunan TCG Anadolu (L-400), LHD sınıfı savaş gemisi ile ortak deniz eğitimleri yaptı. Gizlenen bu tatbikat ABD'nin açıklaması ile basına düşünce 23 Ağustos 2024 tarihinde Aydınlık Gazetesi bu skandal olayı manşetine taşıdı. Bu zül 

bize yeter de artar bile.
Öte yandan hiç eleştiri konusu yapmayıp toz kondurmadığınız Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri Siyonist çetenin yanında fiîlen nöbete durmuş, bu melunluğa mukabil siz kalkmış İran İslâm Cumhuriyeti'ne dil uzatıyorsunuz. Attığınız iftiralarla yarın mahşer günü Allah Teâlâ'ya nasıl hesap vereceksiniz? Siz asıl 

konuşmanız ve eleştirip lânetlemeniz gereken kan içici Siyonist çete ile dayanışma içerisinde olan melun Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülke liderleri olması gerekirken İran İslâm Cumhuriyeti'ne çamur atıyorsunuz... 
Bildiğiniz üzere 1967 yılında Gazze Siyonist çete tarafından işgal edilmişti. İşgalci Siyonistlere karşı uzun yıllar mukavemet gösteren 

Gazze'nin yiğit evlatlarının elinde taş ve sapandan başka bir şey yoktu. Daha sonraki yıllarda İran'ın tüneller vasıtasıyla ile ulaştırdığı silahlardan dolayı direniş ve mukavemetin şekli, potansiyeli ve stratejisi değişti. Artık işgalcilere ufak çaplı da olsa silahla karşılık veriliyordu. Uzun yıllar süren bu silahlı mukavemetle üst üste darbeler yiyen Siyonist işgal güçleri 2005 yılında bi iznillah Gazze'yi terk etmek 

zorunda kaldı. O günden sonra Siyonist çete belirli aralıklarla Gazze'yi tekrar işgal etmeye teşebbüs etti. Fakat her defasında hezimetle geri çekilmek zorunda kaldı. Çünkü İran'ın ulaştırdığı silahların tahrip gücü de artmıştı. Başta İzzettin el-Kassam Tugayları ve Kudüs Seriyyeleri olmak üzere özgürlük savaşçısı gruplar, İran'ın Suriye ve Lübnan üzerinden ulaştırdığı roketlerle, füzelerle ve çeşitli 

konvansiyonel silahlarla mukavemet gücünü arttırmış caydırıcı bir seviyeye ulaşmıştı. Bu silahlar başta HAMAS'ın silahlı kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları'na ve İslâmî Cihad'ın Kudüs Seriyyeleri'ne varasıya dek bütün silahlı gruplara ulaştırılıyordu...
Öte yandan, aradaki farkı ortaya koymak için ifade edecek olursak Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne 

söz konusu özgürlük savaşçısı grup üyelerinden biri es kaza gitse terörist muamelesi görüp hapse atılmaktadır. Hâl böyle iken yukarıda söz konusu ettiğimiz cemaat liderleri ve eli kalem tutan bazı aklı evveller ihanet içerisinde olan Arap ülkelerini eleştireceklerine, onların yaptıkları alçakça ihanetleri yazıp söyleyeceklerine kalkıp Direniş Cephesi'ne ve İran'a dil uzatıp düşman kesilmeltedirler. İnsan biraz 

insaflı olur, biraz hakkaniyetli olur. Ama nerede? En azından yapıp edilenlere ve direniş adına işgalci Siyonistlere ve Siyonistlerin hamisi olan büyük şeytan Amerika'ya karşı verilen mücadelede ödenen bedellere bakılmalı. Kudüs Gücü ve bileşenlerinin bugüne kadar verdikleri mücadelede binlerce şehid verildi. Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymanî şehid edildi. Bazıları ise alçakça bir tutum içerisinde 

"tiyatro ve danışıklı dövüş" muhabbeti yapmaktadır. Kısaca tekrar edecek olursak, Kudüs Gücü/Direniş Cephesi bütün bileşenleriyle sahada nice bedeller ödeyerek başarılı bir sınav vermektedir. Gazze halkı bu sınavın odak noktası. Ve sınavı başarı ile veriyorlar. Onlardaki sabır, metanet ve Allah Teâlâ'ya gösterdikleri tevekkül dünyayı kendilerine hayran bıraktı. Düşünebiliyor musunuz Gazzeli bir kadın eşinin ve 

dört çocuğunun cesetleri başında isyan etmeden büyük bir tevekkül içerisinde Rabbine hamd ediyor. Bakıyorsunuz bir baba çocuğunun parçalanmış bedenini poşetlere koymuş ve ayet okuyarak Allah Teâlâ'ya tevekkülünü dile getiriyor. Bu sahnelere tanık olan Batılı insanlar hayret ve taaccüp içerisnde şaşırıp kalıyorlar. Araştırmalar sonucu bu tutumun dinden ve Allah Teâlâ'ya olan tevekkülden 

kaynaklandığını öğrendiklerinde İslâm'ı araştırma ihtiyacı hissediyorlar.
Bu süre zarfında İslâm'ı araştıran nice gayri Müslimler Müslüman olmaktadır. İnsanlar Gazze halkının metanet ve tevekkülüne hayran alıp İslâm'a giriyor. Gazze halkı, tevekkül ve metanetlerinden dolayı nice insanların hidayetine vesile oldu. Hadis-i Şerif'te geçtiği üzere, "Bir kişinin hidayetine 

vesile olmak dünya ve içindekilerden daha değerlidir." Gazzeliler bir yönüyle ahirete endeksli olarak böyle bir ecir kazanmış oluyorlar. Ahiretin kazanılması en güzel kazanımdır. Gazze halkı 7 Ekim'den bu yana 50 bin dolayında şehid verdi ama teslim olmadı ve topraklarını terk etmedi. Bu teveklül, bu direniş, bu mukavemet zaferi de beraberinde getirecektir bi iznillah.  Evet, kazanacak olan, daha doğrusu kazanan Gazze 

halkı oldu. Ama maattessüf olarak şunu da ifade etmiş olalım ki, Direniş Cephesi ve bileşenlerini istisna tutarsak Gazze konusunda ümmet sınıfta kaldı. Özellikle sessiz kalan Müslüman ülkeler bir tarafa bir de Siyonist canavarların safında bulunan ve onlara lojistik testek sağlayan Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi melun ülke liderleri sadece kaybetmekle kalmadılar tarih boyu 

lânetlenmeyi hak ettiler ve hiç kuşkusuz her daim lânetle anılacaklardır. Sessiz kalan Müslüman ülke liderleri de bu lânetlenmeden muaf olmayacaklar. Çünkü zulme sessiz kalmak zulme ortak olmaktır...

Yazarın Diğer Yazıları