/fikircografyasi.com
2011'de hizmete giren İran'ın Buşehr nükleer santrali, çok tartışmalı İran atom enerjisi programının barışçı yüzünü simgeler. 1000MW güç ile İran elektrik şebekesine enerji sağlayan santral Fars (Basra) Körfezi kıyısındadır. Ancak İran nükleer programı tüm İran'a yayılmış çok sayıda tesisten oluşur, ki bu tesislerin kimi yeraltında inşa edilmiş olup İran'ın barışçı atom enerjisi niyetlerinin sürekli tartışılmasına neden olmuştur. İran ile ABD'nin 1979 İran İslam Devrimi'nden beri süregelen anlaşmazlıkları, yeryer sürtüşmeleri ve son dönemde her iki tarafın da Irak ve Suriye'de yürüttüğü vekalet savaşları bilinmedik şeyler değil; ama söylenebilir ki son 10-15 yıldır bu sürtüşmede İran nükleer programı başlıca itici unsurdur.
Bu satırların yazılışından 3 gün önce (2 Ocak) İran'ın elit Devrim Muhafızları Kudüs Birliği komutanı General Kasım Süleymani, misafir geldiği Bağdat havaalanında arabasına düzenlenen bir ABD dron saldırısı sonucu hayatını kaybetti. Birkez daha Ortadoğu'da savaş ve kargaşa fitili ateşlenmiş oldu. Süleymani, İran, Suriye ve Irak hükümetleri arasındaki kimi açık, kimi gizli anlaşmalar gereği, uzun süredir Suriye ve Irak'ta süren karışıklıkların bastırılması, İŞİD ve benzeri terörist grupların tenkili vb. güvenlik operasyonları için görevdeydi. Bu meyanda İran'ın bölgenin eski ve güçlü bir devleti olarak Ortadoğu'da cereyan eden hadiselere müdahil güçlerden biri olduğunu tekrara gerek yoktur sanırız.
Süleymani'nin ölüm emrini bizzat ABD başkanı Trump vermişti. Ancak burada akla şu soru geliyor: Neden daha önce değil de şimdi ABD böyle bir darbe vurdu? Aylardır körfez ve Hürmüz Boğazı'nda alev alan, isabet alan petrol tankerleri nedeniyle İran ABD tarafından suçlanmış, İran her seferinde suçlamaları reddetmişti. Olaylar Suudi Arabistan'da bir rafineri kompleksinin Yemen kaynaklı olduğu iddia edilen bir dron saldırısıyla havaya uçurulması ile dramatik bir hal almış, Suudi petrol üretimi bu saldırı nedeniyle ciddi sekteye uğramıştı; bu saldırıdan da İran sorumlu tutuldu. Tüm bu olayların ortasında ABD başkanı Trump İran'a yapılacak bir hava saldırısını başlamasına 10 dakika kala iptal etmiş, açıklamasında "gidecek sivil hayatların çokluğunu görünce saldırıdan vazgeçtiğini" açıklamıştı. Bundan önce de Irak ve Suriye'den asker çekme kararları ABD devlet mekanizması içinde tartışılmış, Pentagon ve diğer güvenlik bürokrasisinin itirazlarına rağmen başkan kararında direnmişti. Daha sonra küçük bir Amerikan askeri gücünün Suriye'de kalmasını kabul etti.
Trump'ın bu nispeten barışçı kararları, başka konularda yaptığı hamlelerin gölgesinde kaldığından çok dikkat çekmemiş olabilir. Bunlar arasında yıllardır tartışmalı olan İsrail'in başkenti olarak Kudüs'ün kabulünü onaylaması ve Amerikan elçilik ve dışişleri misyonunun Kudüs'e naklini emretmesi, İran'la yapılmış olan uluslararası nükleer enerji anlaşmasından çekilmesi ve İran'a ambargoyu onaylaması, bir ara Suriye'ye bir füze saldırısı yapılmasını emretmesi sayılabilir. Ancak bunların hiçbiri Ortadoğu'da varolan gerginlik ve savaşı ciddi sayılacak ölçüde artırmadı. Füze saldırısı ise Suriye'ye fazla bir hasar vermedi. Trump herşeye rağmen diğer Cumhuriyetçi partili Amerikalı başkanlara kıyasla nispeten daha barışçı tavrını korudu. Ondan önceki Cumhuriyetçi partili başkanlardan her iki (baba ve oğul) başkan Bush Irak'la savaşmış ve Afganistan'a asker göndermişti. Belki de bu nispi barışçı tavır anlaşılmaz değildir. Amerikan sağ seçmeni çiftçiler, küçük işletme sahipleri, Amerikan taşrasının geleneksel küçük şehir ve kasaba ahalisi gibi kişilerden oluşur ve bu kesim uzun zamandır bitmez tükenmez savaşlar nedeniyle Amerika'nın kaynaklarının anlamsızca denizaşırı uzak ülkelerde çarçur edildiği, Amerika'nın kendi ekonomisi, sanayii, eğitim ve insan kaynaklarına yeterince kaynak ayrılamadığı için Amerika'nın çöküşte olduğu kanaatinde idiler. Amerikan askeri Afganistan gibi dünyanın öte ucundaki bir ülkeye ayak basalı 20 yıl dolmak üzereydi; Amerikan tarihinde bu kadar uzun savaşlar yoktu ve bu savaşların sonuçları da tartışmalıydı; Trump seçim kampanyası boyunca "yıllardır savaşıyoruz, peki zafer nerede?" diye sormuş, seçimi askerleri ülkeye geri getireceği ve ülkenin parasını gene ülkeye harcayacağı vaadiyle kazanmıştı. Ne ki, Trump'ın Amerikan kurulu düzeni ("establishment") ile sürtüşmeleri bitmedi, sonuçta Kongre'nin bir kanadı olan Temsilciler Meclisi'nin aldığı kararla görevden uzaklaştırılması için hukuki süreç başlatıldı. RT TV'de konuşan bir yorumcunun dediği gibi, "daha öncesiyle sonrası arasında ne değişti? Tek fark (başkanı) azil süreci" idi. Böyle düşünenlere göre Trump sonunda neo-con'lar tarafından teslim alındı. Nitekim nükleer silahları gerekirse tek taraflı kullanma taraftarı olan aşırı şahin güvenlik danışmanı John Bolton (nam-ı diğer Joe Dalton!) Trump tarafından görevden kovulmuştu; Bolton şimdi başkanın son saldırı emrini kutluyor.
Trump'ın saldırı kararı Amerikan sağ kamuoyunda çok da canlı destek bulamadı. "Bunun ABD ve Batı'nın güvenliği için gerekli olduğunu" söyleyen yorumcular olduğu gibi, karşı çıkan başkaları da oldu. Baştan beri Trump'ı kayıtsız şartsız desteklemiş Amerikan Fox News sunucusu ve yeni milliyetçi (küreselleşme karşıtı) sağın güçlü seslerinden Tucker Carlson "saldırı Amerikan hayatlarını kurtarmak için yapılmış. Mutlu musunuz, şimdi kendinizi daha güvende hissediyor musunuz?" dedi Amerikalılara. Muhalefetteki Demokrat parti ve diğer muhalif liberal-sol kesimler saldırıya duydukları andan itibaren tepki gösterdi. Dünyanın öbür yanında, İran'da ise saldırı muhalifler dahil tüm kesimleri yönetim etrafında birleştirerek son akaryakıt zammından beri süren muhalif gösterileri durdurdu, bu kez halk Amerika'yı lanetlemek için sokağa döküldü.
Trump şimdiye dek sürdürdüğü İran'la ateşkes tutumunu ister azil tehdidi nedeniyle kurulu düzenle anlaşmak için versin isterse ta baştan beri aslında savaş için fırsat kolluyor olsun, birkez daha Ortadoğu'da cehennemin kapıları açılmış görülüyor, zira İran Ortadoğu'daki itibarını sürdürmek istiyorsa birşeyler yapmak zorundadır, yoksa taraftarları nezdindeki psikolojik hakimiyeti kaybeder. Ancak yine de İran soğukkanlılığı elden bırakmayarak "savaşı başlatan taraf biz olmayacağız" dedi.
İran, savaş durumunda Hürmüz boğazını petrol trafiğine kapatacağını yıllardır söylemiş ve "o zaman petrolün varili 250 Dolar'ı geçer, peki bununla baş edebilir misiniz?" diye Batılı güçleri tehdit etmiştir. Savaş çıkarsa bunu yapıp yapamayacağını göreceğiz. Öte yandan ABD'nin yıllardır bitmeyen Afganistan macerası 1979 devrimiyle İran üzerinden kapanan Orta Asya koridorunu Afganistan'dan açmak içindi; ama bugüne dek başarılı olamadı. Orta Asya'ya Amerika'nın sızması ve orada hakim hale gelmesi Rusya'yı yumuşak karnından vurmak ve Asya'ya hakim olmak için gereklidir.